31 Ekim 2007 Çarşamba

30 Ekim 2007 Salı

Kekeme Papağana Ne Oldu? -1-


Giderek sıradanlaşan gündelik hayatımızdaki sefaleti hangi yanılsama gizleyebilir? Topluluk halinde yaşadığımızı sanırken yalnızlığımızı ve tecrit oluşumuzu keşfettiğimizde ölü birer nesneden farkımız kalmadığını da görmüyor muyuz? Birbirimize dokunuyoruz sadece; kimse kimseyle karşılaşmıyor, yüz yüze gelmiyor. Âşık olarak birlikte olduğumuzu sanıyoruz, oysa çoğu zaman sıradanlığın içinde iflas edip gidiyor aşkımız. Nesneleştikçe toplumsallaşıyoruz. Sürekli bir aşağılanma ve saldırganlık birikiminden başka ne ki hayatlarımız? Hangi toplumsal düzende yaşarsak yaşayalım kaçamayacağımız bu gündelik hayat sıkıntısının köklerini deşmek gündelik yaşantılarımızda devrimin imkânlarını bulmak ve buldurmak zorundayız.
Bunun basit olduğunu düşünenler olacaktır tatbikide. Büyüme sancısı da etkili olacaktır muhakkakında ama …

İmaj, "teknolojik devrim" söylemlerinin ve bu söylemlerin zeminini oluşturan sanal gerçekçilik, gözetleme ve savaş teknolojileri gibi olguların eleştirel bir incelemesi. Görüntü teknolojisinin, dayandığı toplumsal düzenden, politik gelişmelerden ve gündelik yaşantılardan boşaltılmasına, fetişleştirilmesine karşı çıkmak, tekno-kültürün üretim, yeniden üretim ve yaygınlaşma süreci büyüteç altına almak. Sanal gerçeklik, içinde yaşadığımız dünyanın kaçınılmaz politik ve kültürel gerçeklerinden biridir ama medya kuramcılarının da katkısıyla kurumsallaşan bu dünya alternatif bir söylem geliştirmek yerinde dijital imaj teknolojilerinin geliştirilmesine harcanan milyonlarca doların ardındaki asıl politik kaygı ve amaçları gözlerden gizlemeye yaramaktadır.

Diğer taraftan... Belleği, bireysel olmaktan çok kültürel bir yetenek olarak ele almak, yazıya ve kaydetmeye dayalı olmayan pratiklerin, gelenekler içinde nasıl kuşaktan kuşağa aktarıldığını açıklamaktadır. Kültürel bir beceri olarak bellek (toplumsal bellek) üzerine yapılan çalışmaların çoğu, yaşananların kayda geçirilmiş biçimiyle aktarılması üzerinde odaklaşır. Connerton ise bedene uyarlanmış, yani bedenle bütünleştirilmiş diye nitelediği pratikler üzerinde yoğunlaşmakta; günümüzde ağırlıkta olan yazınsal metinler konusunun, genelde toplumsal pratiklerin bir eğretilemesi olarak kabul edilebileceği görüşünü sorgulamaktadır. Geçmişin imgelerinin ve anımsanan bilgisinin, törensel uygulamalar kanalıyla aktarılıp sürdürüldüğünü, dolayısıyla uygulayımsal belleğin bedensel olduğunu ileri sürmektedir. Bedensel toplumsal bellek, toplumsal belleğin temel yönünü oluşturmasına karşın, konunun, günümüze dek son derece savsaklanmış bir yanıdır.

Toplumsal alanın bilinçdışı boyutu ve bilinçdışının toplumsal boyutu, toplumbilim kuramı içinde başından beri var olan ve yer yer bu kuramı belirleyen; ama yüzeye çıkarılıp kuramlaştırılmamış temalar. Geleneksel toplumbilim kuramına göre modern toplum asıl olarak rasyoneldir. İnsanlar "toplumsal sözleşme" ile bir araya gelmişler ve modern sanayinin akılcı işleyişi tarafından "son kertede" belirlenen toplumsal ilişkiler ağı içine girmişlerdir. Eğer durum buysa devrimler, ayaklanmalar, savaşlar, ekonomik krizler vb. nasıl açıklanmalı? Tutucu toplumbilimcilerin bu soruya verdiği yanıt genellikle davranışsal "sürü psikolojisi tezleri temelinde olacaktır. Öte yandan Marksist geleneğin başını çektiği eleştirel toplumbilim ise soruna, kapitalist sistemin vaat etmiş olduğu akılcı ekonomik ve toplumsal düzeni kuramamış olduğu teziyle yaklaşacaktır. Her iki yanıtın kökeninde de aslında "toplumsal"ın akılcı-bilinçli boyutu yanında bir de akıldışı, bilinçdışı bir boyutu olduğu varsayımı yatar. İşte modern toplumbilim kuramında adı anılmadan önemli bir yer tutan bu bilinçdışı boyutu ele almak ve kuramlaştırmak gerekiyor.

Yirminci yüzyılın en önemli düşünce geleneklerinden biri olan Frankfurt Okulu, eleştirel teoriyi radikal anlamda yeni bir bilgi biçimi olarak sunmuş ve bu bilginin bizleri gerçek veya doğru çıkarlarımız konusunda aydınlatacağını ve çoğu zaman farkında olmadığımız baskı biçimlerinden, zorlamalardan kurtaracağını savunmuştur. Faşizmin en güçlü olduğu dönemde bir direniş söylemi olarak geliştirilmiş olan eleştirel teori, totaliterlikle birlikte düşündüğü aydınlanma kavramının kendisini de sorunsallaştırmış, bu kavramın toplum bilimlerindeki yöntem sorunuyla ilişkisini ortaya çıkarmış ve dolayısıyla yöntem tartışmasına kalıcı bir siyasi içerik kazandırmıştır.

Ama bir yandan da Foucault gibi bazı kuramcılar bu terimi tamamen atmayı ya da onun yerine "söylem-iktidar ilişkisi"ni geçirmeyi öneriyorlar. Habermas, ideolojinin yerini "tekniğe" bıraktığını, geç kapitalizmin artık hiçbir söylemsel meşrulaştırıma ihtiyaç duymadan "kendi kendine" işlediğini iddia ediyor. "Sorun gerçekliğin yanlış temsili (ideoloji) değil, gerçeğin artık gerçek olmamasıdır" diyen ve toplumsal yaşamın ağır bir anlam kanaması geçirerek mevta olduğunu savunan Baudrillard, bu görüşün nihilist bir varyantını dile getiriyor.


06/11/1999 sbf-ankara / polemarch / kekeme papağana ne oldu? Devamı Haftaya

gel hele kirve tütün ince tellidir . gel hele bu yan gözüne kaçmasın duman

gel hele kirve tütün ince tellidir... gel hele buyan gözüne kaçmasın duman.. . hasreti kıldan ince sevdası atomdan ağır bir an.... fonda bu çalmaktadır


düşüncelerim kendi öykümün dışında bir öykü kurgularcasına uzaklara bürülü şimdi ... ilk defa yağmurun zamansız yağdığında dem vuruyorum ... ilk defa bünyemin ruh haletimden değerli bulup sıvısından mahrum bırakıyorum göğün...one bile itibar edemeyecek bi halmidir bu?... bir köşeye sığıntıyım şimdi , narinliğime lanet okuyorum ... hiç birşey yolunda gitmezken o hiçbirşeylelere tutunup nasılda billur bir yaşam zikredebilirim?


EZLN: Bir Açıklama, Belki de Bir Veda Mektubu



Ulusal ve Uluslararası Sivil Topluma, Bayan, Bayım, genç kişi, erkek, kız...

Bu bir veda mektubu değildir. Zaman zaman öyle, yani veda mektubuymuş gibi görünebilir, ama öyle değil. Bir açıklama mektubu. En azından buna girişeceğiz. Bu, önce bir bildiri olacaktı, ama bu biçimi tercih ettik, çünkü iyi ya da kötü, sizlerle konuştuğumuzda hemen her zaman kişisel bir tonu yeğledik.

Bizler Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun erkekleri, kadınları, çocukları ve yaşlılarıyız. Belki bizleri anımsıyorsunuz - 1 Ocak 1994’te silahlı bir ayaklanma başlattık ve o günden bu yana, unutulmaya karşı bir savaş yürütüyoruz ve çeşitli hükümetlerin bize karşı sürdürdükleri başarısız imha savaşına karşı direniyoruz. Meksika denilen bu ülkenin en uç köşesinde yaşıyoruz. “Yerli Halklar” denilen köşede. Evet, aynen öyle, çoğul. Çünkü burada saymayacağımız nedenlerden dolayı bu köşede çoğul her şey için kullanılmakta: acı çekiyoruz, ölüyoruz, savaşıyoruz, direniyoruz.Şimdi, iyi bildiğiniz üzere, ’94 başlangıcının şafağından bu yana, -önce ateşle, ardından da sözcükle sürdürdüğümüz- mücadelemizi, çabalarımızı, yaşamımızı ve ölümümüzü münhasıran Meksika’nın yerli halklarına, haklarının ve kültürlerinin tanınmasına adadık. Bu, doğaldı - biz Zapatistalar ağırlıklı olarak yerlileriz. Daha doğrusu Maya yerlileri. Ama buna ek olarak, bu ülkede yerliler -Ulus’un büyük dönüşümlerinin temelini oluşturmalarına karşın- hâlen en çok saldırıya uğrayan ve en fazla sömürülen toplumsal gruptur. Kimseye merhamet göstermedikleri askerî savaşları ve “siyaset” kisvesi altında yürütülen savaşları -yağma, fetih, itlaf, marjinalleştirme, cehalet savaşları- yerlilere karşı olanlardır. Bize karşı yürütülen savaş o denli yoğun ve acımasızdı ki, yerlinin ancak yerli olmaktan vazgeçtiğinde… ya da öldüğü zaman marjinalleşme ve yoksulluk koşullarından kaçınabileceğini düşünmek, rutin hale gelmişti. Ölmemek ve yerli olmaktan vazgeçmemek için savaştık. Sırtlarımızda yükselen bu ülkeye -diri ve yerli olarak- ait olmak için savaştık. Belirleyici anlarında üzerinde yürüdüğü (hemen her zaman yalın) ayakları olduğumuz Ulus. Toprağı meyveye durduran, her şeyi olanların onca böbürlendiği büyük binaları, yapıları, kiliseleri ve sarayları inşa eden kolları ve elleri olduğumuz Ulus. Söz, bakış ve tarzla, yani kültürle kökü olduğumuz Ulus.

Yaralı olduğumuz için mi hakaretler yağdırıyoruz? Belki de, altı Haziran’da olduğumuz için. Sadece ayaklanmamızın, tepedeki otoriterlik nedeniyle sağır ve dilsiz olan bir Ulus’a “İşte buradayız!” diye haykırmaktan ibaret olmadığına işaret etmek istiyoruz. O, aynı zamanda, “Biz buyuz ve bu olmaya devam edeceğiz… ama artık saygınlıkla, demokrasiyle, adaletle, özgürlükle” demekti aynı zamanda. Bunu iyi biliyorsunuz, çünkü başka şeylerin yanı sıra, o günden beri bizlere eşlik ediyorsunuz.

Ne yazık ki, bu yola adanmış 7 yıldan sonra, 2001 Nisanı’nda, tüm partilerden (öncelikle de PRI, PAN ve PRD) siyasetçiler ve kendi deyişleriyle “Birliğin üç dalı” (başkanlık, kongre ve mahkemeler) Meksika’nın yerli halklarının hakları ve kültürünün anayasal tanınmasını reddetmek üzere bir ittifak oluşturdular. Ve bunu yükselen ve bu amaçla bir araya gelen büyük ulusal ve uluslar arası harekete aldırmadan yaptılar. Medya dahil büyük çoğunluk, hesabın kapatılmasından yanaydı. Ama siyasetçiler kendilerine para getirmeyecek hiçbir şeyi önemsemezler; yıllar önce San Adrés Anlaşmaları imzalandığında ve COCOPA anayasal reform önerisi taslağı hazırladığında kabul ettikleri öneriyi, bu kez reddettiler. Reddettiler, çünkü aradan kısa bir zaman geçtiğinde herkesin unutacağını düşünüyorlardı. Ve belki pek çok insan unuttu, ama biz unutmadık. Bizim belleğimiz var ve onlardı: PRI, PAN, PRD, Cumhurbaşkanı, milletvekilleri ve senatörler ve Anayasa Mahkemesi. Evet, yerli halklar günümüzde bu Ulus’un yumuşak karnı olmayı sürdürüyor ve 500 yıldır aynı ırkçılığın acısını çekiyorlar. Seçimlere (bir başka deyişle onlara kâr sağlayacak konumları güvence altına almak için) hazırlandıkları bugün ne söyledikleri önemli değil: çoğunluğun iyiliği için hiçbir şey yapmayacaklar; para olmayan hiçbir şeye kulak vermeyecekler.

Biz Zapatistalar bir şeyden gurur duyuyorsak o da söze önem vermemizdir; dürüst ve ilkeli söze. Tüm bu süre boyunca sizlere, taleplerimizi elde etmek için diyalog ve müzakere yolunu deneyeceğimizi söyledik. Barışçı mücadelede büyük çabalar göstereceğimizi söyledik. Yerli mücadelesi üzerinde odaklanacağımızı söyledik. Ve öyle de oldu. Sizlere ihanet etmedik. Bu soylu davaya cömertçe katkıda bulunduğunuz yardımların tümü, yalnızca buna kullanıldı, başka hiçbir şeye değil. Hiçbir şeyi başka bir alanda kullanmadık. Meksika’dan ve dünyadan aldığımız tüm insanî yardım yalnızca Zapatista yerli cemaatlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesinde ve yerli hakları ve kültürünün tanınması yönündeki barışçı girişimlerde kullanıldı. Alınanlardan hiçbir şey silah elde etmede ya da savaş hazırlıklarında kullanılmadı. Yalnızca buna ihtiyacımız olmadığından değil (EZLN askerî kapasitesini 1994’ten bu yana olduğu gibi korudu), ama her şeyden önce, yardımlarınızın bir şey için olduğunu söyleyip, başka bir şey için kullanmak dürüstçe olmayacağı için. Adaletli ve saygın bir barış için alınan yardımın bir milimi bile savaş için kullanılmadı. Savaşmak için yardıma ihtiyacımız yoktu. Barış içinse, evet.

Tabii, sözümüzü Meksika’daki ve dünyadaki başka mücadelelere gönderme yapmak (ve kimi durumlarda onlarla dayanışmamızı ifade etmek) için kullandık; ama o kadar. Ve pek çok kez, daha fazlasını yapabileceğimizi bilmemize karşın, kendimizi engellememiz gerekti, çünkü çabalarımız -sizlere de söylediğimiz gibi- münhasıran yerlilerle ve onlar içindi. Kolay olmadı. 1,111’lerin Yürüyüşü’nü anımsıyor musunuz? 1999’daki 5000’lerin Consulta’sını? 2001’deki Yeryüzünün Rengi Yürüyüşünü? O zaman campesino’lara (köylüler), işçilere, öğrencilere, öğretmenlere, çalışanlara, eşcinsellere ve lezbiyenlere, genç insanlara, kadınlara, çocuklara, yönelen haksızlıklar ve nefreti görüp duyduğumuzda neler hissettiğimizi varın siz düşünün. Yüreğimizin neler hissettiğini düşünün.

Acı, öfke, bize ait olduğu için tanıdığımız bir kızgınlık duyduk. Ama bu kez ötekinde olduğu için bizi etkiliyordu. Ve daha genişlemeyi istememizi sağlayan, daha kolektif, daha ulusal olmasını esinleyen “Biz”i duyduk. Ama hayır, sadece yerli demiştik, buna sadık kalmalıydık. Sanırım tarzımız böyle; sözümüze ihanet etmektense ölümü yeğleriz.

Şimdi başka bir şeyler söyleyip yapabilmek üzerine yüreğimize danışıyoruz. Eğer çoğunluk evet derse, o zaman bunu yapmak için olanaklı her şeyi yapacağız. her şeyi, gerekirse ölmeyi de. Dramatik görünmek istemiyoruz. Sadece ne kadarına talip olduğumuzu açığa çıkartmak için söylüyoruz bunu. Bir başka deyişle, “bize bir konum, bir miktar para, bir vaat, bir adaylık verilmesine kadar” değil.

Belki birileri, altı ay önce, “ne kayıpsa kayıptır”la başladığımızı anımsayacaktır. Şu hâlde, kayıp olanı bulmaya çalışıp çalışmayacağımıza karar verme vakti geldi. Bulmak değil, inşa etmek. Evet, “başka bir şeyi inşa etmek”.

Son birkaç güne ait bildirilerden bazılarında, bir iç danışmaya girdiğimizi sizlere duyurmuştuk. Kısa sürede sonuçları alacağız ve sizi bunlardan haberdar edeceğiz. O zamana dek, size mektup yazma fırsatını değerlendiriyoruz. Sizlere hep içtenlikle seslendik; yüreğimiz ve koruyucumuz olana, Votan Zapata’ya, Zapatista cemaatlere, kolektif komutamıza da.

Güç ve zor bir karar olacak, tıpkı yaşamımız ve mücadelemiz gibi. Dört yıl boyunca, halklarımıza kapı ve pencereleri sunabilecek koşulları hazırlamakla uğraştık; öyle ki, günü geldiğinde, herkes, hangi pencereden bakacağını ve hangi kapıyı açacağını seçebilmesini sağlayacak tüm bileşenlere sahip olsun. Ve bizim yolumuz bu. Bir başka deyişle, EZLN önderliği yönetmez; bunun yerine yolları, adımları, eşlik etmeyi, yönü, hızı, hedefi arar. Birkaç tane. Sonra da halklara yolları sunar ve onlarla birlikte şu ya da bu yolu izlediğimizde neler olacağını tartışır. Çünkü, üzerinde ilerlediğimiz yola bağlı olarak, iyi olabilecek şeyler de vardır, kötü olabilecek şeyler de. Ve sonra onlar -Zapatista cemaatler- düşüncelerini söyler ve tartıştıktan sonra ve çoğunluk olarak nereye gideceğimizi kararlaştırır. Ve emri verirler ve EZLN önderliği, işi örgütlemek, o yolu yürümek için ne gerekiyorsa hazırlamak zorundadır. Tabii EZLN önderliği yalnızca onlara ne olduğuna bakmaz, aynı zamanda halklara bağlı olmak ve onların yüreklerine dokunmak, söyledikleri gibi, onlarla bir olmak zorundadır. Sonra hepsi bizim bakışlarımız, bizim kulağımız, bizim düşüncelerimiz, bizim yüreğimiz olur. Ama, şu ya da bu nedenden dolayı, önderlik hepimiz gibi bakmıyor, veya duymuyor, veya düşünmüyor veya hissetmiyorsa? Ya da bir kısım görülmüyor, başka bir şey duyulmuyor, diğer düşünceler düşünülmüyor ya da hissedilmiyorsa? Herkese danışılmasının nedeni budur. Herkese sorulmasının nedeni budur. Herkesten onay alınmasının nedeni budur. Çoğunluk hayır diyorsa, o zaman önderlik başka bir yol aramak, ve biz kolektif olarak bir karara varana dek halklara başka bir yol sunmak zorundadır. Başka bir deyişle, halk yönetir. Şimdi kolektifi oluşturan bizler bir karara varacağız. Lehte ve aleyhteki noktaları tartıyorlar. Neyin yitirilip neyin kazanılacağını dikkatle hesaplıyorlar. Kaybedilecek olanın az olmadığı görülürse, buna değip değmeyeceği kararlaştırılacak. Belki bazı kişilerin tartılarında elde ettiklerimize fazlaca ağırlık verilecek. Belki başkalarınınkinde, toprağımızın ve göklerimizin İktidarın aptalca açgözlülüğüyle tahrip edildiğini görmenin verdiği öfke ve utanç, daha ağır basacak. Her durumda, bir külhanbeyi çetesi Patria’mızı (Vatan -ç.) ona ve herkese varoluşunu sağlayan şeyden, saygınlıktan yoksun bırakırken, edilgin kalıp salt seyretmekle yetinemeyiz.

Ah, evet, şimdi önümüzde pek çok dönemeç var. Size belki de son kez, destek vaadinizi iade etmek için yazıyoruz. Yerli mücadelesinde kazandıklarımız az değildi ve bu da, -size hem özel, hem de kamusal olarak söylediğimiz üzere- yardımlarınız sayesinde oldu. Sanırız biz Zapatistaların, bu noktaya kadar sizlerle birlikte inşa ettiklerimizden, hiçbir utanca yer bırakmaksızın, gurur duyabilirsiniz. Ve sizin gibi insanların yanımızda yürümüş olmasının bizler için bir onur olduğunu bilin.

Şimdi başka bir şey yapıp yapmayacağımıza karar vereceğiz, ve sonuçları uygun zamanda kamuoyuna açıklayacağız. Şimdi -spekülasyonların önüne geçmek için- bu “başka bir şey”in bizim tarafımızdan herhangi bir askerî saldırı eylemi olmadığını açıklıyoruz. Kendi adımıza biz, saldırgan askerî mücadeleyi yeniden başlatmayı ne planlıyor ne de tartışıyoruz. 1994 Şubat-Mart’ından bu yana, tüm askerî mevcudiyetimiz savunmaya yönelik olagelmiştir. Hükümet de, kendi adına, federal kuvvetler ya da paramiliterleri eliyle saldırı savaşı hazırlıkları yürütüp yürütmediğini açıklamalıdır. VE PRI ve PRD de, Chiapas’da destekledikleri paramiliterlerle bize karşı saldırı planlayıp planlamadıklarını açıklamalıdır.

Eğer Zapatista çoğunluğun kararı bu yönde olursa, bize şimdiye dek münhasıran yerli olan mücadelemizde omuz vermiş olanlar, herhangi bir utanç ya da pişmanlık duymaksızın, Comandante Tacho’nun, iki buçuk yıl önce, 2003 Ocağında San Cristóbal de Las Casas meydanında değindiği “başka bir şey”den kendilerini uzaklaştırabilirler. Ayrıca, şu andan itibaren bu ilişki kesmeyi doğrulayan ve iş başvurularında, CV’lerde, kahve sohbetlerinde, yayın kurullarında, yuvarlak masa toplantılarında, kapalı tribünlerde, forumlarda, sahnelerde, cilt kapaklarında, dipnotlarda, kolokyumlarda, adaylıklarda, teselli kitaplarında ya da gazete sütunlarında kullanılabilecek ve, bunlara ek olarak, her mahkemede savunma kanıtı olarak gösterilebilecek bir bildiri yayınlanmıştır (gülmeyin, bu olayın bir içtihadı var: 1994’te, kötü bir hükümet tarafından tutuklanan -ve Zapatista olmayan- bazı yerliler, CCRI-CG’nin bu kişileri EZLN’nin yaptıklarından aklayan bir mektubu sayesinde yargıç tarafından serbest bırakılmışlardı. Bir başka deyişle, avukatların dediği gibi “bunun içtihadı var.”)

Ama yüreklerinde yeni sözümüzün -küçük de olsa- bir yankısını bulanlar ve seçtiğimiz yol, adım, hız, eşlik ve hedefin çağrısını hissedenler, belki, “başka bir şey” olduğunu bilerek yardımlarını yenilemeye (ya da doğrudan katılmaya) karar verebilirler. Aynen öyle; hilesiz, ihanetsiz, ikiyüzlülükten, yalanlardan uzak.

Kadınlara teşekkür ediyoruz. Bize yardım eden, bize eşlik eden ve pek çok kez acılarımızı ve adımlarımızı paylaşan tüm kızlara, yeniyetmelere, genç kadınlara, señorita’lara, señora’lara ve ihtiyarlara (ve 12 yıl boyunca birinden diğerine değişenlere). Bize yardım edip bizimle yürüyen, Meksikalı ya da başka ülkelerden, hepsine. Yaptığımız her şeyde siz büyük çoğunluktunuz. Belki de sizlerle, herkes kendi yerinde ve tarzında olmak üzere ayırımcılığı, aşağılanmayı…ve ölümü paylaştığımız için.

Kendini hükümet görevleri, harcırahlar, güçlülerin “yerlilere ve hayvanlara layık” dedikleri pohpohlamalara satmayan ulusal yerli hareketine teşekkür ediyoruz. Sözümüze kulak verenlere ve sözlerini bizden esirgemeyenlere. Yuvasını, yüreğini bizlere açanlara. Saygınlıkla direnenlere ve direnmeyi sürdürenlere, yeryüzünün bizim oluşturduğumuz rengini yükseklere taşıyanlara.

Meksika’nın ve dünyanın genç erkek ve kadınlarına teşekkür ediyoruz. O ’94 yılında çocuk ya da yeniyetme olup, kulaklarını ve gözlerini kapatmadan soyluca büyüyenlere. Gençliğe erişenlere ya da takvimden kopartılan yapraklara karşın orada kalıp koyu tenli ellerimize isyanlarının elini uzatanlara. Gelip saygın yoksulluğumuz, mücadelemiz, umudumuz ve çılgın girişimimizle günlerini, haftalarını, aylarını, yıllarını paylaşmayı seçenlere.

Eşcinsellere, lezbiyenlere, transseksüellere, cinsiyet-ötesi kişilere ve “kendi tarzındaki herkese” teşekkür ediyoruz. Gizlenmenin bir kusur olmadığı bilinciyle farklılığa saygı mücadelelerini bizimle paylaşanlara. Cesaretin testosteronla hiç mi hiç ilişkisi olmadığını gösterenlere ve bizlere tekrar tekrar aldığımız saygınlık ve soyluluk derslerinin en güzellerinden bazılarını verenlere.

Meksika’dan ve dünyadan, yerliler için mücadelemize omuz veren aydınlara, sanatçılara, bilim insanlarına teşekkür ediyoruz. Pek az hareket ya da örgüt, arkasında bu denli zeka, deha ve yaratıcılığın (her zaman eleştirel, ve onlara bunun için teşekkür ediyoruz) desteğinin bulunmasıyla övünebilir. Sizlere hep kulak verdiğimizi ve görüşlerinizi paylaşmadığımız zamanlarda dahi sizleri saygı ve dikkatle dinlediğimizi, taşıdığınız ışıktan bir şeylerin karanlık yollarımızı aydınlatmada yardımcı olduğunu zaten biliyorsunuz.

Gördüklerini ve duyduklarını tüm dünyaya hakikate bağlı kalarak duyuran ve seslerimize ve yolumuza, onları çarpıtmaksızın saygı gösteren dürüst basın emekçilerine ve saygın medyaya teşekkür ediyoruz. Mesleğinizin icrasında yaşadığınız, yaşamlarınızı riske attığınız, saldırılara uğradığınız ve bizler gibi, adalet bulamadığınız bu zor günlerde sizlerle dayanışmamızı ifadelendiriyoruz.

Ve kimseyi ihmal etmeden, dürüstçe ve içtenlikle bize yardımcı olan herkese teşekkür ediyoruz.

Bu mektubun başında, bunun bir veda olmadığını söylemiştim. Ama öyle görünüyor ki, kimileri için bu bir veda. Diğerleri için ise, ne olacaksa, o, yani bir vaat… Çünkü kayıp olan, artık görülebiliyor….

Vale. Selamlar ve yürekten yüreğe, her şey için teşekkürler.

EZLN Zapatistaları adına.

Meksika Güneydoğusu dağlarından.

İsyancı Subcomandante Marcos

Meksika, 2005 yılının altıncı ayı.

Not - Artık futbol oynamaktan söz etmediğimizi görebiliyorsunuz. Ya da salt bunu düşünmediğimizi. Çünkü bir gün Milano Internazionale’siyle oynayacağız. Biz, ya da bizlerden geriye kalanlar.

(*)Yazar EZLN/Subcomandante Insurgente Marcos, 1:24 am 21 Haziran 2005

kemikal biladerlerde yeni bir yapılandırma

Bu siteyi açarkenki amacımız ev yaşantımızı birazda olsa dışarı açabilmek biraz daha farklı eleştirel bir açıdan yaklaşabilmekti. Bu durumu birazda olsa sizlere yansıta bildiğimizi düşünüyorduk. Çünkü biliyordu ki bu dünyanın değişimi kendi yaşam alanlarımızdan kendi mutfağımızdan başlıyordu düşünsenize kendi mutfağını bile değiştiremeyen insanların dünyayı değiştirmeye kalktıklarını... Kısacası dokunabilmek istiyorduk yüreklerimize yüreklerinize. Ama kapitalizm ister neonlu bilinmeyen yüzüyle gelsin isterse deneye dayalı tüm sistematikleriyle gelsin içimizde kanayan bir yerlerimize tuz çalmaya devam ediyor. Kaptırıyoruz ister istemez kendimizi onu şehvetli yollarına... Mutluluk diyoruz... Geçici sevinçler oluyor uzanımlarında... Sevgililerimizde arkadaşlarımızda... Yarenliklerimizde... İster istemez bir otorite kurmak zorunda kalıyoruz çünkü korku ister istemez bizi sürüklüyor istediklerine yüzünü göstermiyor ve maskeler takmak zorunda kalıyoruz. İşten kovulma korkusu. Sevgilinin terk etme korkusu... Aç kalma korkusu... Vb birçok korkuyla saldırıyor üzerimize ve insanlığımızdan bir adım daha uzaklaşır bir hal alıyoruz bu bataklıktan kurtulmak için giriştiğimiz şeylerde gerçekçi olmadığı ve gerçeği ( doğanın sunmuş olduğu ve eninde sonunda maruz kaldığımız kanunlar bütünü) daha çamura bulamamızı ve tarihin tozlu raflarında bir nokta olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor maalesef. Peki, bu kadar çözümlenin sonucu ne? Bu yüzden sitenin yapısında ara sırada olsa içimizden bir yerlerden bir şeyler yazacağımızı söylemiştik. Buna birazda bilgilendirme eklemek istiyoruz çünkü bu dünyanın asıl yerlileri bizleriz. Hatalarımız yanlışlıklarımız üzüntülerimiz neşelerimiz sevinçlerimizle bir kaybediş bir yer aldı jargonu oluşturmak istiyoruz. Geyiklerimizle dalga geçtiğimiz yerlerimize inat özlemlerimizi de yazma kararı aldım( aldık demeyi çok isterdim ama acı ve saldırı pozisyonunda bunlar olmuyor).

29 Ekim 2007 Pazartesi

Arjantin: Liseliler belediyeden seks oteli istedi


Kent meclisi üyelerinden Juan Rivero ile görüşen liseliler, Rosario kentinin sosyalist belediye başkanından, liseliler için ücretsiz veya öğrenci harçlıklarına uygun fiyatla hizmet veren bir “telo” kurulmasını talep ediyorlar.

Arjantin'de hemen her mahallede bulunan ve “telo” adıyla bilinen oteller, müşterilerinin kimlik kaydını almaksızın saatlik oda kirâlıyorlar.

Kaynak :Pagina

27 Ekim 2007 Cumartesi

kemikal biladerlerden arasıra olsada şiddetle okunması tavsi edilir


Sözcükler tanımlamakta zorlansa da, hah hah ha'yı hepimiz tanıyoruz: İnsani davranışın en neşeli, en "ciddiyetsiz" örneklerinden biri. Kahkahanın Zaferi'nde Barry Sanders, bu neşeli eylemin ardındaki yaratıcı ve bozguncu potansiyeli açığa çıkararak, kahkahanın gücünü yabana atanlara entelektüel bir nanik yapıyor.

Gülme insanoğlunun "kökdili"dir, edebiyata hayat vermiş olan en dolaysız dil: "Edebiyatın kökleri, çok çalışma, gözden geçirme ve ciddi betimlemede değildir. Edebiyat daha çok, bir spor gibi, oyun ve alaycı konuşmadan, esprilerden ve neşeli konuşmalardan doğup gelişmiştir." Ne var ki kahkahalar her zaman özgürce çınlamamıştır. Kahkaha bozguncudur, tehlikelidir. Yersiz bir kahkaha, her şeyden daha büyük bir güçle, yetkili kişilerin iktidarını sarsabilir. Bu yüzden iktidardakiler, tarih boyunca bu tehlikeli sesi susturmanın yollarını aramışlardır. Ciddiyet ve ağırbaşlılık çağrısı kimi zaman dinsel dogmalardan gelmiştir, kimi zaman yurttaşlık ideallerinden, kimi zaman da toplum "adabı"nın gereklerinden.

Kahkahanın Zaferi, gülmeye ilişkin tutumlardaki kültürel değişimleri izlemeye Batı uygarlığının en başından başlar. İsrailoğullarının öfkeli Tanrısı'yla Ortaçağ, Rönesans ve Aydınlanma'yı kat ederek gümüze, Freud'a ve stand-up komediye kadar uzanır.

Tarih boyunca durmadan anlam değiştirmiş olsa da, Sanders'a göre kahkaha her zaman "köylülerin ve kadınların" dünyasıyla bağlantılı olmuştur; gülme aslında bir "yeraltı hareketi"dir, sesini duyuramayanların sesidir. Kahkaha, bayağılık ile erdemi, cennetlik ile cehennemliği, görgülü ve incelmiş sınıfları ile kaba saba, yontulmamış güruhları birbirinden ayrıt etmenin anahtarı olmuş, hatta giderek, gülme heveslileri ("çatlaklar", "toplum kaçkınları") toplumun suçluları gibi görülmeye başlanmıştır.
(Arka Kapak'tan)

seni unutmayacağız

kemikal biladerlerden ev içi genel bilgilendirme -1-ubuntu


Ubuntu'nun hedefi son kullanıcı kitlesinin ulaşabileceği kolay, hızlı, ücretsiz, güçlü bir işletim sistemi oluşturmaktır. Anlamı Güney Afrika dilinde; "Ben, sen sen olduğun için, benim" demektir, aynı zamanda "başkalarına karşı merhametli, şefkatli, iyiliksever" olmak gibi insani değerlerin temel alındığı bir dünya görüşüdür. Linux For Human Beings "İnsanlık için Linux" sloganını kullanan Ubuntu, Debian'dan farklı olarak her 6 ayda bir yeni sürüm; her sürüm için de 18 ay destek sunmaktadır. Ubuntu, GNU/Linux hakkında hiç tecrübesi olmayan kişilerin başlaması için ideal bir seçimdir.Özellikleri itibarıyla acemi, tecrübeli ve uzman kitleye de hitap etmektedir.Türkiye'de en çok bilinen ve kullanılan 2. Linux dağıtımıdır

yobaz insan takmış olduğu open source takıntısına felsefesinide ekledi


bilidiği üzere kınıklı sosyal yaşam formunun sinir hastası yobaz insan polemarch adı open olan herşeye takmıştı ve seviyordu buna bir yenisini daha ekleyen yobaz insan polemarch çakralarını halka açma kararı aldı . bu kararı alırken karma felsefesinden çok etkilendiğini baktırdığı bir tarot falının etkisinin olduğunu .bundan önceki yaşam formlarında bir savaşçı , diktator, eli kanlı manyak olduğu açığa çıkan yobaz insan polemarch çakralarını açarak geçmişteki tüm yaşamlarında işlediği tüm kötülüklerin af olması için ruhumu aydınlatmam gerekiyordu bunun için çakralarımı açmak zorundaydım ve bende açtım diyerek zırtaboz haber ajansına açıklama yaptı . 7 tane çakradan ıkınarak 3 tanesini açmayı becerebilen polemarch bu karmayı öğrencem büyünce bütün hepsini açabilecem göreceksiniz diyerek hayal kırıklığını bir nebzede olsa azme dönüştürsede . kınıklı sosyal yaşam formu dayanışma ve entellektüel faliyet yapıtaşı birimi olarak yavaş aç yavaş diyerek uyarmayı kendimize bir görev biliriz.

kemikal biladerden bırak bu eşşeği gorE kampanyası


kemikal biladerler sosyal duyarlılık komisyonu sözcüsü moon girl ün zırtaboz haber ajansına yaptığı açıklamada . Bilgisayarların gereksiz rem ve işlemci kullanınımı açtığı portlar yüzünden çarşafa dönen sistemler ve serverlerinin istibarat teşkilatları tarafından kullanılan eşşek namı diyar emule telif haklarını gizlide olsa ruhani bir şekilde beynimize empoze etmektedir . alternatifi olan bağımsız torrent dağıtıcısı pirate bay ise dünyanın bir çok ülkesinde kanun uygulayıcı kurumlar tarafından yasaklanmış , dünya tekkelleri ve microsoftun kara listesinde bulunmuş serverlarına birebir zarar verilmiş olmasına rağmen hala bağımsız dağıtım ağına sahiptir yani bir direniş hattı oluşturmaktadır. bu aralarki üstün entellektüel birikimim bu konu hakkında kınıklı sosyal yaşam forumu adına bu kampanyayı başlatmaya karar verdik. torrent uygulamaları gerek bant genişliği gerekse sınırsız bilgi paylaşımı açısından çok önemli bir yere sahiptir . bir çok ülkenin dns serverlarında girişlerinin yasak olması bütün bu baskılara rağmen dns ayarlarınızı open dns yada 4.2.2.2 ve 4.3.2.2 adreslerine yönlendirmelerinde göreceklerini belirti . gorE adamı version yükseltimine rağmen sanki çok işi varmış gibi konformist yaşam formunu örgütlemesini adına girişmiş olduğu eşşeğimden vaz geçmem kampanyasını protesto ediyor . sayın gorE adamına eşşeğe altın semer vursalar bile eşşek eşşektir özlü sözünü hatırlatır. bırak bu eşşeği heryerde direniş her yerde özgürlük feryatları ile yuhalarız.

24 Ekim 2007 Çarşamba

kemiklal biladerlerden bir medya projesi

Bilidiği üzere bağımsız medya kuruluşlarına karşı bağımlı olması niteliğiyle bir televizyon kanalı açmaya karar vermiştik isminide zanalk( zorlama ananın nüvlerini alırlar lokum gibi kaşlarını kanalı) baktık ki bu işte gani gani money var... diğer rakiplerimizden ne eksiğimiz var diyerek bizde bir yarışma düzenleme kararı aldık zanalk yönetim organizasyon çeko bölümü olarak . ailemizin sevgi kelebekleri gorE adamı ve moongirl sundukları al bide burdan yak sadrazam adlı programda kayma fiiline dayalı paten yarışması düzenleme kararı aldık.
programın sunucuları gorE adamı ve moon girl zırtaboz haber ajansı muhabiri mr.çiçoya yaptıkları açıklamada

aslından yıllardır yapmayı düşündüğümüz bir projeydi zanalk böyle bir teklifle geldiğinde hiç düşünmeden kabul ettik yıllardır birbirimizle kayıyorduk ve kaymayı bir hobi olarak edinmiştik biliyorsunun birde bizim ülkemiz ileri seviye bir ülke olduğu için böyle amatör sporları pek desteklemiyorlar . amacımız gençlerini önlerini açmak gençlerin önlerini açması için cesaretlendirmek bu yarışma gençlere bunu sunuyor...

yarışmanın ödüllerini sıralayacak olursak
1.ciye durex latex korungaç takımı geciktiricili bir sene yerinde bakım hizmeti ve tıkandığı noktadan devam etme şartıyla.
2.ciye gazoz açacağı bir kasa zafer gazozla birlikte
3.cüye pittle bir akşam yemeği

yarışmanın elemeleri tarihleri ve yerleri
12 kasım izmir kemeraltı köftesi fethan palas
14 kasım istanbul çınar altı camiği
15 kasım denizli yan sokak
17 kasım adana fethan apt. git ebeni gör apt. kat 2 no 3-1


not: bilindiği üzere son iki yazımız biraz ağır ve daşşş aklıydı bir hüzün vardı içlerinde aslında her bir taraflarımızın kan ağladığını belirtmek istemiştik üstünü üşütmesin diye örtüğümüz bir taraflarımızın ...

kemikal biladerlerden bazen öylesine

yer : zırtaboz haber ajansı genel karargah üstü , roket platformu, uzay üsü kınıklı sosyal yaşam formunun banyosu .

günlerden: darbeli bir gün... yağmur ruhumuzu daha temizlemedi

amaç : bilinmiyor ( neyi biliyoruz sorusu açık kaynaklı bir dağılımmıdır?)

neden: bir hayvanın vefaatı ?

fon : bir paket derby jilet

müzik : elton john dan sacrafice

ve insanoğlunun en güzel giriş cümlesi afrikada açlık varmış ülkemde iç savaşmı başlayacakmış .... aslı olan hayatmıymış hiç umursamadan ....

mr.çiço: merhabalar nasılsınız görüşmeyeli ?

polemarch :nasıl mıyım?
eskisine göre iyi, daha eskisine göre kötü.

polemarch daha önce de derin yaralar almıştır. ama geriye sadece izleri kalmıştır. sivri estetiğe karşıdır. yüzdeki her cizgi, tendeki her yara izi yaşanmışlığın göstergeleridir. polemarch yaşayarak öğrenmektedir.

polemarch yaşamanın, her ne koşulda olursa olsun yola devam etmek olduğunu daha önceden öğrenmiştir.

polemarch, hizbullah'ı kendine dert etmeye değer mi? diyerek yoluna tam gaz devam edeceğinin sinyalini vermiştir.

ahanda çıkmaz sokak.....zıçtık lan gor derginin arkasında böyle bir olasılık yazmıyordu.... lan gor sosyalizm ...lan gor aşk... lan gor ...gor lan ... gor....lan ...


eskiden okuduğum bir kitap geldi aklıma




23 Ekim 2007 Salı

kemikal biladerlerden adab-ı muhaşeret dersleri -2-

bildiniz gibi arasırada olsa burada yaralarımızı kanatacağımızı sizlere önceki yazılarımızda söylemiştik... bu yazı onlardan birisi....yaşayan taraflarımıza ait doktirinler yada şiirler...
Şehsuvar

I.

gece saçlarina kadar sokulur, güzelligine
atilan ilmiklere kadar ulaşir. Koltukaltina
kaç takim yildiz, burç saklar. Şehsuvar
sig sikintilar ardinda derin bir havuz..
dikdörtgen dudaklarda çok yuvarlak
sözcükler var! Herhangi birine selam versen
dagilmaya mecbur oluyor yüzün. Uzaklara
gidecegim ben diyor delikanli, gobi çölüne..
Tarih atlaslarinda yitirecegim her zerremi
anlik bir yanilgidir diyor suçüstü alttarafi
anahtarliklarin hüznü üstüne
çift kişilik yataklar için yazdigim senaryolar
yollar: derisiz ceninler gibi çirkindir
yollar: tanrinin çocuk oyuncagi oldugu çagda
işlenmiş günah-kirilmiş ikona
yollar: insanin kendi cenazesine
geç gitmesi gibi bir şey! Özellikle!

şimdi saatbaşi
satranç oynayan sabikali beyoglu kaldirimlari
utanca dogru atilan serinkanli
serseri adimlari turfanda-radyodan ajans ve hava durumu
ve muhallebiciler, daima kalabaliktir, daima terli
içerde tavuk gögsü gözleriyle sevgililerimiz! Simli!
ve öpüşenler ogullaşan, siklaşan zenci elleriyle
o tekerlemeler söylenmeyecek! o bilmeceler sorulmaz!
kaç parmagi çatirdar ki hüsranimin
kaç cigeri şişer ki raki şişelerinde gömdügüm
aşklarimin. Aşki geçelim. Onu geçelim,
onu unut şehsuvar!
ya da kimiltisiz bir kuş ölüsü dünya müzelerinde
beton baglayan aromali kanatlariyla kimiltisiz
kimildar bir gün! Onu umut
kimildatir degil mi
kimildatir degil mi şehsuvar!
saçmaliyorsun! Evine dön, o vicik vicik
koynuna annenin, sabahligin arkasinda haydi!
sirilsiklam memeler, ucu mantarla tikanmiş memeler
ve şato zindani dolaplarda bogdurulur
porno dergilerinin şahsi derbederligi.. Direniş
bir bakima
- Haklisin de! - imparatorluk ahlagi,
doyum seferberligi! Ve emilmiş
bir dili andiran dilsiz adi usancin
bende gizlenen bedensiz bir ölümdü varsay
ki fazlaca huysuz
ki fazlaca havadar
ah! Neden sütyen takmaz acaba uzamiş adamlar,
ayaklarina,
yürümedikçe sarkmasin diye bacaklari!

evet! üstüne üstüne yüklendikçe kaçar
kaçar ha kaçar
sevda katillerinin otellerdeki
kilometrelerce kadinlardan çalip da
başlarina geçirdikleri
ten rengi külotlu çoraplar!

kimsen de kalmaz birdenbire! Açtiklari yaradan
kan bile akmayacak. Çogu küstah! Çogu şimarik!
vahşi bir at almiş altmiş dagi aramiza taşir
vahşi bir at almiş altmiş dagi aramiza taşir
şehsuvar! Sinirlara mayin döşer bakişlarin
vahşi bir at almiş altmiş dagi aramiza taşir
şik bir omuz devrimiyle bahari getir
tavlalar kirilir, iskambil kagitlari savrulur
görücüye çikan büyücü bir kiz oluverirsin
patlamiş yirmi ikilik ampul gibi
patlamiş misir seven
misirli esmer çocuklarin
tokluga açligi gibisindir
vahşi bir at almiş altmiş dagi aramiza taşir
yuvani, anneni bugün terkettin tirnaklarin arap
ses duvarini aşamaz sesin
işik kirilir mi hiç
birleşir yeniden adeta
- kardeş duasi çeker
muskalar tutar -
senin merceklerinde şehsuvar!
Baksana sultan!
dikdörtgen dudaklarda
daha ne çok
yuvarlak sözcükler filan var. Gülsen
agizin düşüverecek ve kenarindan biraz
çatlayiverecek kahkahan. Ve vahşi bir at
alip bir altmiş dagi daha
aramiza taşiyacak! Ve vahşi bir atin
bir hayat boyu süren
saltanatina dönüşecek birden
hasretlerle gitgide
gitgide agirlaşan zaman..

II.

maviden ögrenecegi çok şey olmalidir denizin
yakişikli bir kadindir şehsuvar. Titredi mi
gökyüzü de titrer, toprak da, deprem de titrer,
onunla beraber umulmadik gülden fişkiran renk de!
aynalar be şehsuvar, rujla boyanmiş kirik aynalar
zahiri görüntüler de sayilabilir, ahenk de!
kasiklarinda kasim gibi çogalan
susam ahirlara kilitlenir o atlar bilhassa
meydanlar sevdanla, agrinla cilalidir. Olmasin mi?
simit satan kimi çocuklarsa
kördür, topaldir, mavidir
bakirdir daha oysa!

anne diye seslenir ölümlü çinarlarin
dişa vurmuş toy köklerine şehsuvar, anne!
kimsin sen?

kimim ben der anne
tekillikle kalaylanirken yüregi adamakilli
killi erkek kollarinda. En zayif sesiyle
aglar mi hiç! En karambol sesiyle
aglar mi hiç! En matem
sesiyle aglar anne!
maviden kapacagi çok şey olmalidir denizin
bir kere: anneler öncelikli diri kalsin, anneler
(yasak kelime kullandınız)olmasin efendiler..

nerede yaşadigini bilmeyen bir vapur siyrilir
uykularinda şehsuvar'in. Bütün shakespeare'ler
bütün hamlet'leri düşünür. Balerin bir sabahtir,
damlarinda ayakparmaklarinin uçlarinda yürür güneş..
tüyler, taç yapraklari, aman gürültü etmeyin!
her anin
hep bir susan insanidir şehsuvar.
- şehrin surlarina, cemre olur
düşüverir at cesetleri, biçaklarda festival var -
henüz büyüyememiş isyan
henüz planlari yarim bir katliamdir şehsuvar!
söndürülememiş orman yangini gözlerinde
sosyolojinin lümpenligi!
söndürülememiş kireç kuyusu gözlerinde
erken uyanişin yaşli ergenligi!
iniltinin
suya yansiyan gövdesidir şehsuvar
hey! anlasana sultan!
dikdörtgen dudaklarda
daha ne çok
acisiz iftiralar falan var..
şehsuvar kurtulmak da ister
kurtuluşu neye bagimlidir;
- cevap şiklari -

a) "30 nisanda hitler intihar etti. 7 mayista almanya teslim
oldu!"
intihar
alnimi açti, beynime gerdi beyazperdesini
kafatasimda bir kabile buldum sonra buzuldan
okyanuslar buldum damagima açilan gözoyuklarinda
östakimde birtakim kanun taksimleri
birtakim kanun kaçaklari gibi esrarengiz iş sonra
- esrarli sigara içen bukalemunlarla küstük o sira -
hangi birini bölsem ötekine
digeri masasina çagiracak beni
bardagimi doldurup ensemdeki tüyleri çekiştirecek
beni kambur burunlu şairlerle taniştiracak alelacele
alelacele el sikişilacak, memleket meselelerinden
söz edilecek alelacele ayaküstü, ayaküstü sarhoş olunacak
kusulacak ayaküstü alelacele
yedi heceliler veya yedi uyurlar / uydurulacaklar
uydurulacagiz alelacele! Vazgeçmem gerekecek belli
omurlarimdan, omurgamin içine tramvay hatti döşenecek
kizlik adini işleyecegim bekaretin tigla
rönesansin kizlik zarina.. Leonardo! Leonardo!
haminnem mona lisa'nin ta kendisi çikacak. Zorla şehsuvar
atlar yine karşima çikacak, karşi çikacak aşk
hanim hanimcik! Aşki geçelim. Onu geçelim.
Onu unut şehsuvar!

onaylansin lütfen
uzay boşlugunun karin boşluguma doluşmasi..
sen! ruhumun organik hali!
sen! gençligimin gergin birakilmiş tek kasi.. Arkasi,
şekilsiz bir dudak oldun yüzüme ikinci yeni
metal bir şafak oldun gögüme sorgusuz sualsiz
siz! şehsuvar'i ve beni liflere ayiran
kirpik diplerinden oluk oluk sperm gelen
korkuluklar!
milleti gerdanima toplayip
parlak cesaretlere, oglancil ihmallere yürüdünüz
peşinizden tükürecektim bir ihtimal, peşinizden,
pencereme pencelerinizin hayasizligini sürdünüz
kapilar sürgülendi, kapi önlerinde
evde biriktirilmiş kiz kurulari süngülendi
allah kahretsin, kahrettiniz beni, cani ettiniz
kendi bedenimde kendi kendime tecavüz ettim
deli oldum, kül oldum, isliklaşip durdum
aruz vezni serçelerle
romen rakami gerçeklerle
dedim: bendim
böcekler gibi sevişen o dostlarla
tanidiniz mi?
- Hayir! Pek çikaramadik!
- Ama tanimaniz şart!
Ah sultan! Ah şehsuvar!
intihar
alnimi açti, aklimi buldu, sana selam söyledi..
ardindan, ne olabilir ki başka, işte birkaç
çiyli sardunya, birkaç yarim kitap, sevilmesi
okşanmasi eksik
birkaç ölü kedi işte!.

b) "Hiç sabahattin ali okudunuz muydu?"
enteresan bir soru
biraz düşününüz / biraz düşününüz / az
istiridyelerden söz edin bana / ince çerçeveli
gözlüklerden / piyer loti'den / amerikan barlarda
ardiardina içilen dublelerin biyografisinden,
örnegin bürokrasiden, geleneksel aydin
terbiyesizliginin kronolojisinden, lobilerden,
ortalarda bir yerden, farzimuhal katolik
alkoliklerden / hadi! piyonlardan, pasli piyanolardan
ispiyonlardan, kara şapkali sivillerden
ya da durup dururken beliren
sivilcelerden söz edin bana. Siz hiç
sabahattin ali okudunuz muydu tan vakti
okumadiysaniz, tam vakti dedi şehsuvar!.

- sahi, tanimadiniz mi?!
- hayir, pek çikaramadik!

ne çok yuvarlak sözcük..
ne çok artistik..

c) "bir cüce ile çocuk arasindaki farki bana söyleyin hele,
neden size düşman olsunlar ki?"
şehsuvar! çabuk! yaşlaniyorsun. Yaşlandin mi
Ölüler sevindirilmek isterler lacivert mezarlarinda
hastahane köşelerinde septik
ellenmek filan hani eskaza
kaç firsat vardir ki artik
göz ilişsin, silah kalksin, kulak duysun
bir de ikide bir hortlarsa davalar ansizin
avukat tirnaklar kemirilirken ceviziçi odalarda
tek başina dogmanin
bir başina kirlaşmanin
kendi kendini kirbaçlamanin acimasiz acimasizligi
(ah! sultan! bir ceylan sizi-ezik büzük-üç büklüm)
bu şehirde ya sen de vahşi bir at
ya da olsan olsan
kabuk baglayamayan
dinsiz bir yara olursun!

- sahi, tanimadiniz mi hala?
- gene çikaramadik

d) "Once there was a boy. He had no friends to help him.."
- isminiz nedir, efendim?
- gizlemek istiyorum. Söylemesem..
- kaç yaşindasiniz?
- yirmi iki..
- Nerelisiniz?
- Istanbul'lu..
- ne iş yapiyorsunuz?
- insanim..
- evli misiniz?
- hiç denemedim..
- çocuklariniz var mi?
- olabilir!
- isimlerini söyler misiniz?
- gizlemek istiyorum. Söylemesem..
- burasi neresi.
- psikiatri.
- ben kimim?
- bilmem. Siz bu yaşa kadar bunu ögrenemediniz mi?
- hangi yildayiz?
- bu hangi gezegen? Tabii sizi üzmezsem ve yormazsam..
- Hangi ay?
- hangi sevgi, degil mi ama. Ilkin bu. Öncelik bu
sorunun..
- ayin kaçi bugün?
- hepsini adlandiralim, bunu mu istiyorsunuz?!
- evet efendim, son dünya harbine katilan devletleri bana
söyler misiniz?
- savaşlari ülkeler ilan eder, insanlar yapar!
- biz o harbe iştirak ettik mi?
- ben hiçbirine katilamayacak kadar, canliyi-cansizi
seviyorum. Siz, katilmiş miydiniz?

şehsuvar! çabuk! kandiriliyorsun. Kandirildin mi?

III.

"sizler!
hayatta yaşamaktan başka gayesi kalmayanlar
cografya bilmeden öpüşmeye çalişanlar
sizler!
yapisalcilar, ruhsalcilar, masalcilar,
halciler, falcilar
parmak izleri sifir, duruşlari italik olanlar
artik degeri cinine tonik yapanlar
muhtelif muhterem darbeler
heveslerde, tutkularda pür ihtilal.. geçinenler!
sizler!
geçinemeyenler, neme gerekçiler, emekçiler,
emzikçiler, hainler, halidler, oglanlar!
yolda saati başkasina sorup
sigarasina ateş alip
sendikalarin apişarasinda elle doyuma ulaşanlar! Sizler!
aydinlar! aydingerler, kolay gelsinciler,
asimetrik esinciler
orospucuklar, osurukcular,
üfürükçüler, geri zekali çocuklar! - ki şehsuvar'in
anayasasi..
mayistler, septemberistler!
sizler!
free gitaristler, peace veletleri, makinistler!
din sülükleri! varoluşçular: kapi komşularim!
sloganin, olaganin şairleri!
sosyal yanlari kapitalleri, kapitalleri
yalnizca sogan-ekmek-sosyalizm olanlar!
otuz yaşina kadar solcu
otuz-elli arasi sosyal adaletçi
ellisinden sonra bunayip, otobüslerde
bayanlara arkadan yaslanarak mutlu olabilen
fevkalade entellektüellerimiz!
captain black'çiler, bafra'cilar
bir afra bir tafracilar, taşralilar
vay gülüm dogu diyenler, yesinler seni müstehcen bantini
mantigina yapiştiranlar!
piyanist-şantörlerim: hormonlarim benim!
marxist-şantörlerim: kabaetimin kenarlari!
sizler!
liberaller, helaller, haramlar, sadrazamlar
hamlar, hamcik agizlilar, popodan bacaklilar
omuriliklerini testislerinde saklayan delikanlilar!
amcalarim, teyzelerim; siz, homoseksüeller!
feministler, androsantrikler, sosyal demokratlar,
teokratlar, aristokratlar, sen sümüklü burjuvazi!
oportünistler, optimistler!
bir teselli ver'ciler, allah vergisi takilanlar,
ögrenciler, saygin ögretim üyeleri, seks yildizlari,
heyy! Sizler!
arkadaşlarim, alişamadiklarim; ellerim, ayaklarim!
sizler!
idealistler, egoistler, ütopistler, narşistler!
Ben
şehsuvar!."
sig sikintilar ardinca yükselen havuz
kirmizi balik, bozuk abajur, kullanilmiş jilet
sinirlara mayin döşeyen bakişlariyla
siz olan şehsuvar!
Ben
şehsuvar!
sig sikintilar ardinca yükselen buhar
çocuklugunu yaşayamadan büyümüş bir tümör
kandirilmiş, taninmamiş kretuvar; unutulmuş
bir tornavida, hiçbir işe yaramayan çivi,
sinirlara mayin döşeyen bakişlariyla
siz olan şehsuvar! O sinirlar
sizin sinirlariniz. Ben
şehsuvar!
sig sikintilar ardinca yükselen belediye otobüsü
abonman biletlerimi sizler mi çaldiniz?!

- daha önce karşilaştigimiza
eminsiniz, degil mi?

IV.

gece
saçlarina kadar sokulur
güzelligine atilan
ilmiklere kadar ulaşir!

aşki geçelim. Onu geçelim. Onu unutun!
onu unut şehsuvar!

ya da kimiltisiz bir kuş oluşu
istiklal caddesi boyunca yatar!

ah sultan!
bir vahşi at almiş altmiş dagi aramiza taşir!

gece
saçlarina kadar sokuldu da
güzelligine atilan
ilmiklere kadar ulaşti.
biz
şehsuvar
ulaşamadik!

- heyhat! şehsuvar öldü de gitti bile
hala onu filan taniyamadik!

ah! sultan! ah! şehsuvar!
dikdörtgen dudaklarda
ne çok
yuvarlak sözcükler vardi.
hangi birini böldüm ötekine
digeri beni kalabalik masasina çagirdi!

22 Ekim 2007 Pazartesi

kemikal biladerden bir sosyal doku kampanyası

"olmadık işlerde üstümüze yok a.ş" genel müdürü mr. çiço yeni bir genelgeyle görev değişikliğini ve gerekçelerini bildirdi . mr. çiçonun zırtaboz haber ajansına yaptığı açıklamada bu görev değişikliğinin uzun zamandır yapılması gerektiğini ajans haberlerinin bir düzene girmesi gerektiğini gor adamının ise bir kaç zaman dilimidir göstermiş olduğu ve bir kaç tane olmak üzere led yanmasında mr.çiço ya yardım etmesi yüzünden gönlünde fetih etme süretiyle belirli bir alan kapladığını bu yüzden mertebesini yükseltme kararı aldığını açıkladı . gor adamına kınıklı sosyal yaşam formunu demokratik üst kurulunda yapılan halka açık oylamada versiyon yükseltme kararı alındı . gor adamı artık sonuna e(entellektüel bir birikime sahip olmuş yeterince kitap ve adult film izlemiş kapasitesini ifade eden "e" harfi takıntısıyla) eklenerek gorE adamı v.4.1 beta olarak yayın hayatına devam etteceğini bildirdi. gorE adamının yazdığı ilk yazıya içerleyen yobaz insan polemarchın yaptığı açıklamada "çıktı tezkere gor gitsin askere " diyerek sitemlerini belirti . gorE adamı mutluluktan olacaki moongirlle mağarasına çekilip sabaha kadar tamam 5 dk ordayım oyalama taktiklerine girerek kış uykusuna yattı.
peki bundan sonra yobaz insan polemarch ı hangi görev bekliyor?
bilindiği üzere yazı işleri direktörlüğünden tekme ve uçan nesnelerle bir anda tasfiye edilen yobaz insan zırtaboz haber ajansına yaptığı açıklama
uzun zamandır kendime ayırmak istediğim zamanı kötü bir nedenle de olsa yakalama fırsatı buldum . bu zaman diliminde biraz dinlenip ansiklopedi okuyup hannah severina vukoviçi serisini izleyeceğini park ve bahçe olamak üzere kendini ikebana sanatını ilerleteceğini açıkladı . zırtaboz haber ajansı olarak yeni hayatında yobaz insan polemarch a başarılar dileriz (:

21 Ekim 2007 Pazar

Yobaz insan İzmirde ..(park,bahçe elele)


Evet ..bu hafta sizlere ben ,gore adamı bildirmekteyim.
Ailemizin yobaz insanı,öğretim elemanı bu hafta sonu sevdiceğiyle izmirdeydi. Oradaykene ,kasılcağını tahmin ettiğimiz yobaz insan gerek açtığı telefonlarla gerek sevecen tavırlarıyla bu beklentileri boşa çıkardı . Demekki yobaz insan izmirde yeterince sevimli tavırlar takınmış ve kendisine artı puanlar kazandırmış . Kendisine gidişatın kötü olduğunu bir kez daha bildiriyor ve huzurlarınızdan henüz ayrılmıyorum
Bir haber de moongirl'den,
Gore adamından yani benden yaklaşık 10 gün ayrı kalan ve o da arızaya saran moongirl sonunda pazar günü denizli il sınırlarına girecek. KıPrıs'ta bulunduğu sürede abuk subuk demeden her yeri gezen moongirl denizlide bulamadığı ,eksikliğini duyduğu şeyleri orada giderdi.. Ayrıca Kıprısta başından yeterince olay geçen moongirl , umarız dış görünüşüyle ilgili gore adamının yaptığı yorumları haksız çıkarmıştır...
Edit: Kendisiyle ilgili nedenn haber yazmadğımız konusunda yaklaşık 4 te çemkirebilen insan çicoyla ilgili de birkaç haber verelim. Çico hala pic programlıyor ..daha doğrusu çico pic oldu..ama daha 2 tane led ard arda yanmadı .. Ama olsun diyor moralini bozmaması gerektiğini, azimle hareket edenin neler yapabildiğini kendisine birkez daha hatırlatıyoruz.
ve bu üslübü bana kazandıran yobaz insana teessüflerimi bildiriyorum son olarak.

12 Ekim 2007 Cuma

kemikal biladerlerin yeni üyesi pırtık


bilindiği üzere evimizde bir çok hayvan türü yetiştiriyorduk . bunların arasına çok sevimli bir arakadaşımız daha katıldı .

kemikal biladerler kınıklı çocuk korosu şarkı günleri

bilindiği üzere sosyaleşme üzerine her türlü fedekarlığı yapan kemikal biladerler çocuk korosu kurmaya karar verdi ve ilk coverlerini bir kaç gün önce yayınladılar .bilindiği üzere grup
*basta - mr.çiço
*bateri - gor adamı gönül adamı
*elektro -polemarch
*solist- moon girl

albumde bulunan şarkılardan bazıları ise
-in my time of need (opeth)
-roads (portishead)
-creep (radiohead)
-yamuk prenses ve yedi cüceler (karakedi)

grup adına zırtaboz haber ajansına açıklama yapan moon gril
bızzzz mıy mıy mıy canimmmmm mıy ıy deööö mıy aaiy aiyy aiy bib... (saf hali)
biz canımla oda da her zaman ki sanatsal aktivelerimizi yaparken bu sanatsal içerikli aktiviteleri ademoğulları ile paylaşmamız konusunda hem fikir olduk . sonrasında ise bu kınıklı sosyal yaşam formu demokratik tartışma ve sonuca ulaşma platformunda eleştiriye açtık sonrasında burdayız işte albüm çıktı felan filan feşmekan (bu yazı goroglu V1.12.03 stable ile dekodec edilmiştir)

kemikal biladerlerden teknoljiye geÇir günleri

Bilindiği üzere CeBIT Bilişim eurasia fuarı geçen hafta düzenlenlemişti kınıklı yaşam formu adına böyle bir fuar organizasyonun neden kınıklı il sınırları ve rakımları içinde yapılmadığını (neden tabelelara nufus ve rakım bilgilerini yazarlar)gerekli sorgular istekler ve tartışmalar önünde masaya yatırdık (ama vermedik ağzına/ gemide)
bu durumdan şikayetçi olan ufku açık einstein larımız bir program yapıp 256 bit veri güvenlikli iso-2869 sertifikalarına (salaklar araştırmayın böle bir sertifika yok ) ve gerekli akreditasyon belgelerine sahip bir pic şifreli kapı sistemi yapmaya karar verdiler ve yaptılarda ama sorun onu sergileyek bir yerlerinin olmayaşından bu projeleride bir balon gibi pataldı. Bu durum fazla güçlerine gitmiş olacak ki mr. çiço ve gor adamı yaptıkları pic şifreli kapı sistemlerini sergileyecek bir fuar alanı inşa etmeye başladılar . evin salonunda giriştikleri bu fuar organizasyonu beklediklerinden daha büyük bir ilgi ile karşılandı . görmek isteyenler ulus telekomun ordan open fuar alanına nasıl giderim derlerseler sevgili kom uşlarımız GAVat ER ve müzmin karısı ahanda orası kardeş deyip göstereceklerdir. kapıda sevgili pitt sizi karşılayacak ve sergi salonuna kadar sizlere eşlik edecektir.
zırtaboz haber ajansının sergi günü mr. çiço ve gor adamı ile yaptığı röportajdan kısa bir özet .
yobaz insan (muhabir): mr.çiço ve gor adamı neden böyle bir proje neden pic programlı şifreli kapı sistemi?

mr.çiço : aslen gor admının fikriydi benim için farketmezdi ben ışın cihazı yapalım dedim . gor yavaş dedi ... dur bir topa basalım yıllardır gece rüyalarımda şifreler görüyorum a.q neden neden derken böyle bir projenin ufak ufak sinyallerini veriyordu demek ki 5 kat yukarısı .

gor :(gülerek a.q gerizekalısı nedenmiş yuh başka soru yokmu amannn diyerek içinden konuştu) valla mr. çiço doğru söylüyor geceleri çok rüyamda görüyorudum bir de yobaz insan zırt diye kapıdan içeri dalıyordu ev hali olanı var olmayanı var biliyorsunuz yumurtalarıma zarar gelcek diye çok korkuyordum ondan birde böyle yüksek güvenlikl bir şey yapma kararı aldım ..

....bazen aklına gelmezmi

Through vast valleys I wonder
To the highest peaks
On pathways through a wild forgotten landscape
In search of God, in spite of man
'til the lost forsaken endless. . .
This is where I choose to tread
Fall. . .so shall we fall into the nihil?
The nothingness that we feel in the arms of the pale
In the shadow of the grim companion who walks with us
Here is the landscape
Here is the sun
Here in the balance of the earth
Where is the god?
Has he fallen and abandoned us?
As I'm stalked by the shadow of death's hand
The fire in my heart is forged across the land
Here at the edge of this world
Here I gaze at a pantheon of oak, a citadel of stone
If this grand panorama before me is what you call God. . .
Then God is not dead
I walked down to a river and sat in reflection of what had to be done
An offering of crimson flowed into the water below
A wound of spirit from which it floated and faded away
. . .like every hope I've ever had. . .
. . .like every dream I've ever known. . .
It washed away in a tide of longing, a longing for a better world
From my will, my throat, to the river, and into the sea. . .
. . .wash away. . .
. . .fade away. . .
Here is the landscape
Here is the sun
Here at the edge of the earth
Where is the god?
Has he fallen to ruin?
As I'm stalked by the shadow of death's hand
My heathen pride is scarred across the land

9 Ekim 2007 Salı

kemikal biladerlerde bayram telaşesi

bilindiği üzere önümüz bayram arkamız seyran gününde kemikal biladerler ve tüm kınıklı sosyal formu olarak çocuklara şeker hastası olana kadar şakır (zazacada şeker demek) dağıtma kapmanyası düzenliyor . Bayram günü yapılacak program ise şöyle :
*Sabah namazınına mütabiken (doğru yazmamış olabilirim çünkü bu kelimeyi ilkez kullanıyorum) ayağı kalkılacak yüzler yıkandıktan sonra sınırsız patates ve sigara böreğiyle hazırlanmış kahvaltı yapılacak...
*Çöp torbalarına zulalanmış kent ülker sagra special(: ları sırtladıktan sonra SÇEK yurdunun önünde belediyenin BAŞı vALİ orgenaral NurHayat gora ve belediye marşı eşliğinde ceddin dere , aman ormacı şarkılarının eşliğinde sevgili müftününde yardımıyla devlet merasiminden sonra şakır dağıtılacak.
*Takiben çocukları lunaparka götürüp bir tebessümün önemi hakkında kısa bir konuşma yapıldıktan sonra sinema ve tiyatro gösterilerine gidilecek .
kınıklı sosyal yaşam formu adına zırtaboz haber ajansı yobaz insan polemarch yaptığı röportajda;
pijlik iyidir insanın bıdı bıdı edecek bir ailesinin olmaması dahada iyi ama çocuklar kadınlar gibi değildir kadınları sularsın geçer gider ama çocuklar diyerek gözyaşlarını tutamadı ve ekledi geleceğimizin bir şekilde ishal olmak şartıyla ağzına dışkısını boşaltacak olan bu çocuklar hiç değilse bile devletmin milletimin insanlık tarihinin onları umursamamasına rağmen hiç olmazsa bir tuvalet kağıdına bile ihtiyacı olduğunu bir şekilde onları güldürmenin onlara bir şeylerin doğru olduğunu göstermenin ise onların çocukluklarını paylaşmaktan geçtiğini açıkladı.

aranıyor aile ile terbiye edilmiş eli yüzüyle orantılı bir gönül adayı aranıyor

bilindiği üzer mr.çiço tüm meziyet, yetenek, sağ duyu , özveriyi gösterek ailemizin gonca güllü gökyüzünün kollarına kendini bilmez bir şekilde açmıştı hatta 400 bin nüfuslu şehrimizde ailemizin gonca güllü gökyüzünü kokusundan bile ayırt edecek bir haldeydi . ama bu girişimin microsoftun vistası gibi çıkmadan service packlere ihtiyaç duyması gerek maddi gerek meteforsal aptal duygular bütününde yarattığı ağır tahribat başka yollara başvurmasıyla bu proje bir son buldu gerek netlog gerek ,hifive sitelerinde derinlenmesine aranmasına rağmen aradığını bulamadı ve kendince bir çözüm yolu üretek paten yarışmaları kim 500 milyar ister ?(ben isterim valla) gibi yarışmalardan etkilenerek benim artodan ne eksiğim var diyerek yarışma düzenleme kararı aldı jüri üyesi olarak nihat doğan , ajdar , sanada lolo lo derim artık şarkısıyla ünlenen lolo tuğba , eksik etek bülent ersoydan oluşan zengin bir jüri topluluğunuda ikna ederek bir yarışma düzenleme kararı verdi . "kalbini kıracağıma porselen kırarım " adlı yarışmaya katılım koşulları ise jüri üyelerinin uzun süren çalışmalarından sonra belli oldu . 12 sinde izmir hilton 13 de adana pamuk otel 17 sinde istanbul conrad 21 inde cumurbaşkanlığı köşkünde yapılacak elemelerin katılım koşulları ;
*17 sinden gün alıp 18 ine bırakmamak
*7 takla 14 parende atabilmek
*sulu susuz ortamlar hararet yapmadan çalışmamak(ats 1820 standartlarında)
*her türlü pic programlarına hakim olmak
*window çalıştır kısmına cmd fortmat C:/ -q f yazıp auto run xp cdsini çalıştıra bilmek

elemelerden sonra başlayacak yarışma bayağı bir merak uyandıracağa benziyor :)

2 Ekim 2007 Salı

Mr. Çiçodan beklenmedik meziyet

Bilindiği üzere mr.çiçonun sadece tısladığını düşünenler büyük bir yanılgıya düştüler. Bilmediğimiz bu özellik mr.çiçodan beklenmedik bir zamanda ortaya çıktı.Kınıklı sosyal formunun gonca gülü gökyüzüne hazırlamaya çalıştığı yemek organizasyonu sonunda kendini yeni rakıya veren mr. çiço gonca gülü gökyüzü apartmana girdiğinde mıh mıh yaparak burnundan ahan da apartmana girdi diyerek uyarı sinyallerini çalıştırdı . mr. çiço sonrasında aslında görme ve işitme duyusunun memleketinden yediği fazla leblebi yüzünden sorun geçirdiğini insanları kokusundan tanıdığını açıklayarak zırtaboz haber ajansına açıklamada bulundu . kendisinin bu özelliği gelecekte düzenleyeceğimiz av partilerinde bize çok yarayacağını ve kendine atıl çiço tut çiço diye emir kipleri içeren hatta tut bile diyeceğimizi açıklayacağımızı ve ve ve ve ve ve