28 Temmuz 2008 Pazartesi

huzursuz ölüler

"...katilin her zaman cinayet sahnesine döndüğü bilinir(...)katil,cinayet sahnesine dönmeyecekti,o cinayet sahnesiydi zaten.katil sistemdi.evet,sistem.bir cinayet olduğu zaman katili yukarıda aramak gerekir,aşağıda değil.kötülük sistem,kötüler de sistemin hizmetinde olanlardır(...)kötülük bir ilişki,ötekinin karşısında alınan konumdu.ayrıca,bir seçimdi.kötülük,kötüyü seçmekti.ötekinin karşısında kötü olmayı seçmekti.bu seçimi yaparak bir kırbaca dönüşmekti.ötekini kurbana dönüştürmekti."

zapatistaların eski lideri marcos ve {paco ignacio taibo ıı} nun beraber yazdıkları siyasi polisiye roman.kitabın ilginç serüveni,meksika'daki politikacıların alışageldik yaz çizmelerinin -gerçi bu tüm politikacıların ortak özelliği- gerçekleştiği bi dönemde buna canı sıkılan marcos'un,tarihçi ve yazar taibo'ya haber salarak beraber bi polisiye yazma teklifinde bulunmasıyla başlamış.

huzursuz ölüler;zapatistalara ihanet etmek dahil,devlet ajanlığı,işkence ve cinayet gibi biçok suçtan aranan varlığı meçhul morales'in izini sürerken yolları kesişen {ezln} soruşturma görevlisi elias ve taibo'nun meşhur dedektifi hector'un kötü ve kötülüğü bulmak için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.marcos kendi bölümlerinde,zapatistaların ve yerli halkın dağlardaki günlük yaşamlarını,canavar dedikleri meksika'ya bakışını etkileyici ve keyifli bi dille anlatmış.sisteme,meksika'daki hükümet ve partilere de verip veriştirmeyi ihmal etmemiş tabii...taibo,yine bildiğimiz gibi,kendinden bekleneni fazlasıyla karşılamış.ilk defa siyasi bi liderle polisiye yazmak gibi güzel bi olaya öncülük etmesiyle,ona olan sevgimin tavan yaptığını da eklemeden geçemeyeceğim.

21 Temmuz 2008 Pazartesi

İnsanlık ve gelişim için linux kullanın (Tercihim ubuntu kullanımı)


insanlık ve gerçekten adaletli bir gelişim için gpl lisanslı uygulamalar kullanıp open source uygulamalarla çözümlere ulamak gerekiyor. yoksa birileri tekelleşmeyi aştı artık beynimize oynuyor.

Ubuntu, Zulu dilinde; "Ben, sen sen olduğun için, benim" demektir, aynı zamanda "başkalarına karşı merhametli, şefkatli, iyiliksever" olmak gibi insani değerlerin temel alındığı bir dünya görüşüdür. İnsanlık için Linux (Linux For Human Beings) sloganını kullanan Ubuntu, Debian'dan farklı olarak her 6 ayda bir yeni sürüm; her sürüm için de 18 ay destek sunmaktadır. Ayrıca 3 yıl Masaüstü ve 5 yıl Sunucu sistem desteği sunan ve belli sürelerde bir çıkarılan Uzun Süreli Destek (Long Term Support, LTS) sürümleri de mevcuttur. 8.04 (Hardy Heron) sürümü, Ubuntu'nun 6.06'dan sonra ikinci LTS sürümüdür.

Ubuntu projesinin amacı, her düzey kullanıcının rahat bir biçimde kullanabileceği, tamamen açık kaynaklı ve kararlı bir işletim sistemi oluşturmaktır. Bu bağlamda GNU/Linux hakkında hiç tecrübesi olmayan kişilerin başlaması için ideal bir seçimdir. Özellikleri itibarıyla acemi, tecrübeli ve uzman kitleye de hitap etmektedir.

Marx’tan Morales’e: Yerli Sosyalizmi ve Marksizm’in Latin Amerikalılaştırılması -John Riddell


Geçtiğimiz on yıl boyunca, Latin Amerika’daki yeni bir kitlesel mücadele dalgası, bu kıtanın devrimcileriyle emperyalist ülkelerdekiler arasında bir yüzleşmeye ön ayak olmuştur. Bu mücadelelerin birçoğunda, Evo Morales başkanlığındaki Bolivya’daki gibi, yerli halklar başı çekmekteler. Latin Amerikalı devrimciler, Marksizm’i eylemin yanı sıra teori alanında da zenginleştiriyorlar. Bu makale, düşüncelerinin bağlandığı yolları işaret eden ve Marksist felsefenin önemli ancak az bilinen yönlerine dikkat çeken giriş niteliğinde bazı yorumlar sunuyor.

Avrupa-merkezcilik

Latin Amerikalı devrimcilerden sıklıkla duyulan, Marksist teorinin büyük kısmının “Avrupa-merkezci” bir eğilim tarafından damgalandığına ilişkin eleştiri iyi bir başlangıç noktası olabilir. [Bu arkadaşlar] Avrupa-merkezciliği, Latin Amerikalı ulusların, sosyalist bir devrimin mümkün hale gelmesinden önce, Batı Avrupa toplumlarının gelişimini taklit etmek zorunda olduğuna dönük bir inanç olarak anlıyorlar. Avrupa-merkezcilik, toplumsal ilerleme için ve fiziksel üretimi arttırma ihtiyacı dolayısıyla, köylü ve yerli gerçekliklerini dışlamak ve yerli kültürünün çözülmesi doğrultusunda hareket edecek gibi görünen bir biçimde sanayileşmenin önceliği üzerinde vurgu yapılması olarak da anlaşılıyor [1].

Marx’ın “hiçbir toplumsal düzen, içinde bütün üretici güçlerin gelişmiş hale gelebileceği bir alan olmadan önce yok olmamıştır” şeklindeki meşhur açıklaması [2] bazı zamanlarda Marksizm içindeki Avrupa-merkezci eğilimin bir kanıtı olarak sunulmuştur. 1914 öncesi dönemin Marksist teorisyenleri Karl Kautsky ve Georgi Plekhanov, bu bakış açısının klasik temsilcileri olarak görülmüşlerdir. Latin Amerikalı yazar Pérez Hinojosa, “işçiler ancak kapitalist sitemin yüksek bir kalkınma seviyesine ulaştığı yerde yönetebilirler” diyerek Kautsky’nin bakış açısını yinelemiştir [3]. – yani henüz Latin Amerika’da değil.

Latin Amerika’daki öncü Marksistler 1917 öncesinde bu bakış açısını paylaştılar. Ancak Rus Devrimi’nden sonra, şu anda “Latin Amerika Marksizm’i” olarak adlandırılan yeni bir eğilim ortaya çıktı. Arjantinli teorisyen Néstor Kohan, bu eğilimin kurucusunu Perulu öncü komünist José Carlos Mariátegui olarak kabul eder. “Mariátegui”, der Kohan, “Avrupa-merkezci şemalara ve işçileri burjuvazinin çeşitli kesimlerinin peşine takmaya çalışan popülist çabalara karşıydı” ve “sosyalist mücadelelerin öncüsü olacak bir ‘İnka komünizmi”ni yeniden kurmaya canla başla sarılmıştı” [4].

Ulusal boyun eğdirme

Pérez Hinojosa ve Kohen’den her ikisi de, bugün Latin Amerikalı mücadelelerin, Mariátegui’nin zamanındaki gibi, anti-emperyalist ve sosyalist unsurları birleştirmesini doğal karşılamaktalar. Bu bakış açısı, emperyalist uluslar ile boyun eğdirilmiş halklar arasında bölünmüş bir dünyanın olduğu Lenin’in zamanındaki Komünist Enternasyonal tarafından geliştirilen tahlile bağlanır [5]. Bu çerçeve, yoksul ülkelerin kâğıt üzerinde bağımsızlığa sahip olduğu bir zamanda hâlâ geçerli midir? Anti-emperyalizmin mevcut Latin Amerikalı mücadelelerdeki merkezi rolü, eski Komünist Enternasyonal’in tahlilini doğrulayacak gibi görünüyor.

Pérez Hinojosa, Mariátegui’nin Peru gibi yarı-sömürge ülkelerde ulusal kapitalist kalkınmanın imkânsızlığının farkına vardığını söylüyor. Devrim “başından itibaren sosyalist olabilir” ancak ilki burjuva demokratik ve sonraki sosyalist devrimin görevlerini gerçekleştirecek “iki aşamadan geçebilir”. Üstelik, Perulu teorisyen “sosyalist devrimin, toplumsallaşmanın tarihi temeliyle birleşmesiyle belirginleşebileceğine” inanmaktadır: [bu tarihi temel] yerli topluluklar, ilkel tarım komünizminin yadigârlarıdır [6].

“Daha sonra”, diyor devamla Kohen, içinde Küba’dan Julio Antonio Mella, El Salvador’dan Farabundo Martí ve Nikaragua’dan Ruben Dario’nun bulunduğu “1920’lerin görkemli takımının yerine (…)” mekanik bir “Avrupa–merkezci” bakış açısına dönüş anlamına gelen “Stalin’in SSCB’deki vasat şemaları geçirildi” [7].

Bolivya’nın yerli isyan geleneğinin sağladığı avantajlı konumdan yazan Alvaro García Linera, ülkesindeki Marksizm’e yönelik Avrupa-merkezci gözlemleri bir bütün olarak, Stalinist ve Troçkist akımların her ikisi tarafından da ifade edilmesine dayandırıyor. [Linera], Marksizm’in “endüstriyel modernleşme ideolojisinin” ve “ulus devletin sağlamlaştırılmasının”, ülkenin ağırlıklı olarak köylü topluluklarının “aşağılanması” anlamına geldiğini belirtiyor [8].

Küba Devrimi

Kohen’in bakış açısına göre, “bürokratizm ve dogmatizm”in hükmü, “Küba Devrimi’nin ve Castro’yla Guevara’nın liderliğinin yükselişiyle” kırıldı [9]. Guevara’nın görüşleri, Latin Amerika devriminin doğası bakımından ekseriyetle Mariátegui’ninkilerle bağlantılıdır –Guevara’nın sözleriyle, “ya sosyalist bir devrim ya da devrimin bir karikatürü” [10]. Bu dava, Mariátegui tarafından da desteklenmiş olan devrimci dönüşümlerde bilincin ve liderliğin önceliğine dair inanca dayanmaktadır.

Guevara bu görüşe, Küba devletine ve Stalinistleşmiş Sovyet gerçekliğine dair analizlerinde de başvurdu. Guevara, zamanındaki Sovyet liderlerinin, maddi üretimin artmasının, çalışan nüfusun siyasi dışlanmasına, zarar görmesine ve baskı altına alınmasına rağmen sosyalizmi getirebileceği iddialarını şiddetle eleştirdi [11].

Marx’ın görüşleri

Kohen’e göre, Küba Devrimi’nin öncü rolü, Marx’ın daha az bilinen çalışmalarının yanı sıra “1920’lerin (kendiliğinden anti-emperyalist ve anti-kapitalist) devrimci Marksizm’ine yeniden hayat verdiği” 1970’lerde sürdü – hepsinden çok, sömürgeciliği ve çevre ve bağımlı toplumları incelediği geç dönem çalışmalarına. Bu yazılarda Marx, gençliğinin Avrupa-merkezci görüşlerini aşıyordu [12].

Kohen, geç-dönem Marx’ın anlayışını aşağıdaki gibi saptamakta:

Tarih, değişmeyen bir gelişim hattını takip etmez.

Batı Avrupa, tarihsel gelişim aşamalarını dünyanın geri kalanına doğru yayan biricik gelişim odağını temsil etmemektedir.

“Boyun eğdirilen halklar, emperyalizmin çizmesi altında kaldıkları sürece ‘ilerleme’yi tecrübe etmezler” [13].

Marx, son on yılının büyük kısmını Rusya ve Kuzey Amerika’daki yerli toplumlarının incelenmesine adadı. Onun bu sorunlar üzerine olan sınırlı sayıdaki yazısı, daha sonra o ülkedeki tarımın toplumsal temelini oluşturacak olan Rus köylü komününe, “mir”e odaklanmıştı.

Söz konusu Latin Amerikalı felsefe, olgun Marx’ın, kapitalizmin İrlanda gibi kolonyal toplumlarda yarattığı etki üzerine görüşlerine dayanmaktadır. [Bunlar] bizim başlıca Teodor Shanin’in “Geç dönem Marx ve Rus Yolu” eserinden bildiğimiz Marx’ın geç dönem yazıları ve araştırmasıyla da kesişmektedir [14]. Shanin’in kitabını, şu anda, bugünün Latin Amerikalı mücadeleleri üzerine bir yorum olarak yeniden okumak yararlı olabilir.

Rusya’nın köylü komünleri

Başını Plekhanov’un çektiği, Bolşevik Partisi’nin atası da olan Rus Marksist camiası, “mir”in, Rusya kapitalist kalkınmayla birlikte dönüştükçe kaybolmaya yazgılı olduğuna inanıyordu. Vera Zasulich’e 1881’de yazılan ancak 1924’e kadar yayınlanmamış olan bir mektupta [Plekhanov], “komün, Rusya’daki toplumsal yenilenme için dayanak noktasıdır” diyordu. Kapital’de ayrıntılı biçimde çizilen gelişim sürecinin “tarihsel kaçınılmazlığı”, diyordu [Plekhanov], “açıkça Batı Avrupa ülkeleriyle sınırlıdır” [15].

Marx’ın mektubunun, Shanin’in kitabında yer alan ön taslakları, Rusya’daki, komünün gelişen bir sosyalist ekonomiyle uyum içinde bir arada var olabileceği[ni savunan] devrimci popülist akım “Halkın Dostları”nın bakış açısıyla temel bir örtüşme gösteriyor [16].

Etnolojik Defterler

Bu taslaklar, Marx’ın o dönem süresince yerli toplumları üzerine yaptığı kapsamlı çalışmaları, az bilinen Etnolojik Defterleri’nde mevcut olan bir belgesini sağlıyordu [17]. Çıkardığı sonuçları Zasulich’e yazdığı bir mektubunun taslağında özetlenmiş halde buluyoruz: “ilkel toplulukların yaşam gücü Semitik, Yunan, Roma vs. toplumlarından ve daha ziyade modern kapitalist toplumlardan kıyaslanamaz biçimde daha fazla” [18].

Bu defterler üzerine yaptığı çalışmada, Christine Ward Gaily, böylesi arkaik yapıların sürdüğü yerde Marx’ın bunları temelde, özünde baskıcı olarak gördüğü “devletle bütünleşmiş kurumların nüfuz etmesine karşı direnişin bir kanıtı” olarak betimlediğini açıklıyor [19]. Bunun açık anlamı, hayatta kalmayı başaran böylesi arkaik [ilişkilerin] korunması ve geliştirilmesi gerektiğidir.

Lenin zamanının Marksistleri Marx’ın düşüncesindeki gelişimin farkında değillerdi. Nitekim Antonio Gramsci, Rus Ekim isyanının birkaç hafta sonrasında, “bu Karl Marx’ın Kapital’ine karşı yapılmış bir devrimdir. Rusya’da Marx’ın Kapital’i proletaryanın olduğundan çok burjuvazinin el kitabıydı” sözlerini yazabildi [20]. Yine de Marx’ın görüşlerine ilişkin sınırlı bilgilerine rağmen, Lenin, Luxemburg, Troçki, Buharin, Gramsci ve Lukács’nın devrimci nesli, sosyalist devrimin kapitalizmin tamamen olgunlaşmasını ve çökmesini beklemek zorunda olduğunu savunan Karl Kautsky ve savaş öncesi Sosyalist Enternasyonal’le kol kola girmiş “Avrupa-merkezci” bakış açısıyla mücadelelerinde Marx’ın devrimci duruşunu yeniden savundular.

Shanin, Marx’ın 1881’deki Rusya’ya dönük yaklaşımını, Latin Amerika devriminin ikinci özgünlüğüyle bağlantılandırdığı bir yolla genelleştirir. “Bilimsel sosyalizmin en saf biçimleri (…) sürekli biçimde siyasi zayıflık gösterir” iddiasında bulunur. “Olması gereken, toplumun sosyalistler tarafından içten üretilen ve siyasi yönden etkili devrimci dönüşümüne dair bütün bilinen sorunlarının altında yatan, Marksizm’in yerli [yurtiçi] siyasi geleneklerle bütünleşmesidir” [21].

Elimizde, büyük yerli liderleriyle Bolívar, Martí ve Sandino’nun figürleriyle bağlantılı sömürgecilik karşıtı mücadele geleneğiyle birlikte sosyalizm için eylemde ortaklaşmaya yaptığı güçlü vurguyla Latin Amerika devrimci deneyimiyle ikinci bir bağlantı yolu daha mevcut. Geleneklerin böylesi kaynaşması, Latin Amerika Marksizm’inin eşsiz bir gücü olarak ortaya çıkar.

Mariátegui bu felsefeyi çok bilinen bir pasajda yakalar: “Bizler Amerika’daki sosyalizmin bir kopya ya da taklit olmasını arzu etmeyiz. Kahramanca bir yaratılış olmalı. Kendi gerçekliğimizi ve kendi dilimiz dâhilinde yansıtan bir Yerli-Amerikan sosyalizmine hayat vermek zorundayız [22].

Marx’ın mir’in potansiyeline ilişkin görüşü, 1917 Ekim Devrimi’nin ertesinde, pratikte gerçekleşti. Mir, on yıllar boyunca zayıflamıştı ve 1917 itibariyle köylülerin yarısının toprakları özel mülkiyetin elindeydi. Ancak 1917-18 muazzam tarım reformunda köylüler, mir’e tekrar hayat verdiler ve onu köylü tarımının temel birimi olarak benimsediler. Bir sonraki on yıl boyunca, köylü komünleri, sosyalist bir ekonominin kaynaklarıyla yapısal olarak bir arada var oldu. 1927 itibariyle, Stalinist zorla kolektifleştirmenin başlamasından önce, köylü topraklarının %95’i çoktan komünal mülkiyete geçmişti [23].

Burada mevcut Latin Amerika deneyimiyle çifte paralellik söz konusu. İlki, Bolşeviklerin köylülükle ittifakı, işçi sınıfının, emek güçlerini tam anlamıyla işverene satan sömürülen üreticilerin geniş koalisyonundaki yerinin çoğu zaman azınlıkta olduğu Latin Amerika ülkelerine uygundur. İkincisi, ilkel komünizmin, komünal toprak sahipliğinin de dâhil olduğu yadigarları, kıta çapındaki yerli mücadelelerinin önemli bir etkeni durumundadır.

Ulusal kurtuluş

Üçüncü bir benzerlik, Bolşeviklerin, Çarcı Rus iskân sömürgeciliği tarafından kurban edilmiş ve haklarından mahrum bırakılmış Doğu’nun azınlık halklarına yönelik uyguladığı pratikte bulunabilir. Oldukça sık biçimde, Bolşeviklerin ulusal sorun üzerine politikasına yönelik tartışmalar, 1917 Devrimi sırasında ve sonrasında Bolşevik politikanın gelişimini yadsıyarak, ancak Stalin ve Lenin’in 1913-1916 arasında yazdıklarıyla sınırlı kalıyor.

Özellikle:

Sonraki Bolşevikler kendilerini Stalin tarafından 1913’te ortaya atılan uluslaşma kriteriyle sınırlamadılar [24]. 1917 devrimi zamanında belirgin bir ulusları ya da uyrukları olmayan mazlum halk için kendi kaderini tayin hakkını savundular ve uyguladılar. Kendi kaderini tayin hakkının, sadece ayrılma vasıtasıyla ifade edilebileceğine dair görüşün ötesine geçtiler. Bunun yerine, kendi kaderini tayin hakkını, çeşitli federasyon yapılarıyla hayata geçirmeyi kabul ettiler. Kendi kaderini tayin hakkını her zaman bölgesel olmayan bir tarzda uyguladılar. Azınlık halklarının ulusal kültürlerine yönelik tutumları, tarafsız değildi. Bunun yerine, siyasi ve devlet kaynaklarının önemli kısmını, bu kültürlerin gelişimini planlamaya ve teşvik etmeye adadılar [25]. Bütün bu noktalar üzerinde, Bolşevik deneyim, şu anda Bolivya’da ve diğer Latin Amerika ülkelerinde uygulanmakta olan yerli halklara yönelik devrimci politikalara sıkı sıkıya uymuştur.

Ekoloji ve materyalizm

Son olarak, ekoloji üzerine birkaç söz. Dünyanın yaşadığı ekolojik kriz üzerine en cesur hükümet açıklamaları Küba, Bolivya ve Latin Amerika’daki diğer anti-emperyalist hükümetler tarafından dillendiriliyor [26]. Yerli mücadelelerinin etkisi burada hissediliyor. Bolivya devlet başkanı Evo Morales, “tarih tarafından, bizi doğayı ve yaşamı savunmak için verilen mücadelenin öncü kuvvetlerine dönüştürmeye davet edilmiş” yerli halkların öncü rolüne dikkat çekiyor [27].

Bu iddia, birçok yerli hareketinin ekolojiye, doğaları gereği devrimci bir yaklaşım sergilemelerine dayanıyor. Birinci Dünya ekolojik tartışmalarının çoğu, doğal yaşama karşı kendiliğinden yıkıcı olan kapitalist ekonomik sistemin mümkün olduğunca korunmasını hedeflemek suretiyle, karbon ticareti, vergilendirme ve maliyet gibi teknik aygıtlara ve pazar eğilimlerine odaklanıyor. Yerli hareketi ise, bunun tersine, bazen “Toprak Ana’yı Özgürleştirin” sloganında da ifade edildiği gibi, insanoğlunun doğal çevremizle yeni tür bir ilişkisi talebiyle işe başlıyor [28].

Bu hareketler taleplerini sıklıkla, alışık olmadığımız atalara dayanan-ruhani-bilgece bir terminolojiyi kullanarak ifade ederler –ancak bu sözcüklerin arkasında, materyalizmin bir çeşidi olarak görülebilecek bir dünya görüşü yatar. “Fetih-öncesi And toplumu”, diyor Perulu yerli lideri Rosalía Paiva, “her biri bütünün bir parçasıydı ve hepsi toprağın. Toprak asla bize ait olamaz çünkü biz onun oğulları ve kızlarıyız ve biz toprağa aitiz” [29].

Bolivyalı yerli yazar Marcelo Saavedra Vargas, “materyalizmi reddeden kapitalist toplumdur. Madde dünyası üzerinde savaşır ve onu imha eder. Biz ise, diğer taraftan, madde dünyasına sarılırız, kendimiz onun parçası olarak görür ve ona göz kulak oluruz” [30].

Bu yaklaşım, John Bellamy Foster tarafından “Marx’ın Ekolojisi”nde sunulan Marx’ın düşüncesini andırır. “Toprak Ana’yı Özgürleştirin”i “metabolik çatlağı kapatın”a eşdeğer olarak yorumlamak, her yönden uygundur [31].

Hugo Chávez, Venezüella’da 21. Yüzyıl Sosyalizmi’nin sadece Marksizm’e değil Bolivarcılık’a, Yerli Sosyalizmi’ne ve Hıristiyan devrimci geleneklerine de dayanacağını söylüyor [32]. Latin Amerika Marksizm’inin, Shanin’in yerli devrimci gelenekleri olarak adlandırdığı bu yolla birlikte kenetlenme kapasitesi, canlılığın ve umudunun bir işaretidir.

Perulu Marksist ve yerli lideri Hugo Blanco tarafından anlatılan bir hikâyeyle bitireceğim. Topluluğunun üyelerinden biri, Cuzco yakınındaki bir Quechua köyüne doğru, birkaç İsveçli turiste rehberlik ediyormuş. Yerli topluluğunun kolektivist ruhundan etkilenen bir turist, “bu komünizm gibi bir şey” demiş. “Hayır” diye yanıtlamış rehber, “Komünizm bunun gibi bir şey” [33].

Notlar:

[1] Links International Journal of Socialist Renewal’ın içinde “Alvaro García Linera, Indianismo and Marxism” (Richard Fidler tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir),. David Bedford, Canadian Journal of Native Studies’in içinde “Marxism and the Aboriginal Question: The Tragedy of Progress,”, vol. 14, no. 1 (1994), 102-103. Hugo Blanco Galdos, yazara mektup, December 17, 2007.

[2] Karl Marx, “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”, Karl Marx, Frederick Engels, Seçme Çalışmalar, Moscow: Progress Publishers, 1969, vol. 1, p. 504.

[3] Gustavo Pérez Hinojosa, “La heterodoxia marxista de Mariátegui.” Rebelión, October 30, 2007.

[4] Néstor Kohan, “El marxismo latinoamericano y la crítica del eurocentrismo,” in Con sangre en las venas, Mexico: Ocean Sur, 2007, pp. 10, 11.

[5] Bkz, örneğin, V.I. Lenin’in Komünist Enternasyonal’in 2.Kongresi’ne Ulusal ve Sömürge Sorunları üzerine raporu, Seçilmiş Çalışmalar içinde, Moscow: Progress Publishers, 1969, vol. 31, pp. 240-41; ve müteakip kongre tartışmaları ve kararları, John Riddell’in editörlüğündeki, Workers of the World and Oppressed Peoples, Unite!’ın içinde, New York: Pathfinder Press, 1991, vol. 1, pp. 216-290.

[6] Hinojosa, “Mariátegui.”

[7] Kohen, “Eurocentrismo,” p. 10.

[8] García Linera, “Indianismo.”

[9] Kohen, “Eurocentrismo,” p. 10.

[10] Ernesto Che Guevara, Che Guevara Reader içinde “Message to the Tricontinental”, Melbourne: Ocean Press, 2003, p. 354.

[11] Bkz, örneğin, Ernesto Che Guevara, Apuntes críticos a la Economía Política, Melbourne: Ocean Press, 2006, pp. 9-20’nin içinde “Algunas reflexiones sobre la transición socialista,”– Aynı zamanda Bkz: Che Guevara’s Final Verdict on the Soviet Economy

[12] Kohan, “Eurocentrismo,” pp. 10-11.

[13] Ibid., p. 11

[14] Teodor Shanin, ed., Late Marx and the Russian Road: Marx and the “Peripheries of Capitalism,” New York: Monthly Review Press, 1983.

[15] Shanin, Late Marx, p. 124.

[16] Ibid., p. 12, 102-103.

[17] Lawrence Krader, ed., The Ethnological Notebooks of Karl Marx, Assen, NE: Van Gorcum, 1972.

[18] Karl Marx, Frederick Engels, Seçilmiş Çalışmalar, Moscow: Progress Publishers, 1989, vol. 24, pp. 358-59.

[19] Christine Ward Gailey, “Community, State and Questions of Social Evolution in Marx’s Ethnological Notebooks,” in Anthropologica, vol. 45 (2003), pp. 47-48.

[20] Antonio Gramsci, “The Revolution against Das Kapital”

[21] Shanin, Late Marx, p. 255.

[22] Marc Becker, “Mariátegui, the Comintern, and the Indigenous Question in Latin America,” in Science & Society, vol. 70 (2006), no. 4, p. 469, quoting from José Carlos Mariátegui, “Anniversario y Balance” (1928).

[23] Moshe Lewin, Russian Peasants and Soviet Power, New York: W.W. Norton, 1968, p. 85.

[24] J.V. Stalin, “Marksizm ve Ulusal Sorun”, Moscow: FLPH, 1954, vol. 2, p. 307.

[25] See Jeremy Smith, The Bolsheviks and the National Question, 1917-23, New York: St. Martin’s Press, 1999; John Riddell, “The Russian Revolution and National Freedom.” Socialist Voice, November 1, 2006.

[26] Bkz, örneğin, Evo Morales, Felipe Perez Roque, “Bolivia and Cuba Address the UN: Radical Action Needed Now to Stop Global Warming.” Socialist Voice, September 26, 2007.

[27] Ibid.

[28] York Üniversitesi’nde Kuzey Cauca (Kolombiya) Yerli Konseyleri Derneği’nden Vilma Amendra tarafından yapılan bir sunumdan, 11 Ocak 2008.

[29] Address to Bolivia Rising meeting in Toronto, April 5, 2008.

[30] Marcelo Saavedra Vargas ile röportaj, April 21, 2008.

[31] John Bellamy Foster, Marx’ın Ekolojisi: Materyalizm ve Doğa, New York: Monthly Review Press, 2000.

[32] Bkz, örneğin, Chávez’in 15 Aralık 2006 verdiği demeç, “Chávez Calls for United Socialist Party of Venezuela” yazısında özetlenmiş, Socialist Voice, 11 Ocak 2007.

[33] Toronto’da Blanco’nun gayrı resmi bir topluluğa sunduğu yorumlar, 16 Eylül 2008.

* Bu makale Riddell’in 26 Nisan 2008 tarihinde, Toronto’da bulunan York Üniversitesi’nde gerçekleşen Tarihsel Materyalizm konferansında yaptığı konuşmaya dayanmaktadır.

* John Riddell: Socialist Voice dergisi editör yardımcısı ve dokümanlar, demeçler, bildiriler ve açıklamalardan oluşan altı ciltlik “Lenin’in Zamanında Komünist Enternasyonal” eserinin editörü.

18 Haziran 2008

.....herkesin dediği ya öl ya ol vardır ama kimse bilmez ölmekle,var olmanın aynı anlama geldiğini.


iyiydi.... tolstoy ve ölüm manifestosu iyiydi . ................ iyi ve acı. bazen hayat sürükler a.q beni hep sürüklemiştir zaten . iyi ve mutlu olduğunu bilmek biraz da olsa huzur veriyor . sana sinirim geçmedi sakın cevap yazma.

Cemal Şanın üçlemeleri bitmek üzere Alinin 8 günü bir kaç gün sonra aramızda



bilindiği üzere yönetmen cemal şan zeynebin sekiz günü diyerek başladığı üçlemede alinin sekiz günü bitmek üzere sonrasında ise dilberin sekiz gününü çekmeye başlayacak olan cemal şan izlemeye değer bir film bırakmış insanlık tarihine ... bu arada güzel gelişmeler oldu ... la orta campana katıldım tüm karanlıklara ragmen kendimi hissettiğim anlardan biriydi ... çok güzel diyaloglar geçti(yalan utanç ve maske ). en yakın zamanda izlenimlerimi ve tartışma başlıklarını sizlere aktaracak bir yazı yazacağımı belirtecerek istiharatime çekilecem. :) çok yoruldum bildiğiniz gibi değil bu bir aylık yokluğumda bir kaçtanede yazı koyan godiş ve insan değil o insan olamaz olan insan ... vb insan merinosa bin selam ederek eve geldimi belirtirim ... :) haberiniz olsun.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

bir dost ve bir mail atmış

Geceyi dinliyorum ve aslında kendi anlamsızlığımda bir anlam bulmaya çalışıyorum..dar bir sokakta koşuyorum arkamdan geliyor çığlık çığlığa bağırıyor kurtulamıyorum kanının üstünde bıçağın yansımasını görmek istiyorum..ıssız çam ormanlarında işlenen ruh cinayetleri gibi..ıslak sokaklarda yürüyorum..o pencerede hala onu görmek istiyorum..loş apartman merdivenlerinden çıkıp sonsuzluğa gitmek..saçmasapan aşk şarkıları dinleyip onu düşünmek..hangi kliniklerde yatmalıyım bu bağımlılık için ama umrumda da değil..ben Fuzuli değilim ki..placebo dinleyip farklı bir şehirde gezmek..yüksek dozda boşluk hissi istiyorum..güneşin son ışıklarının pencerelere vurduğunu görüp boşluk hissini tatmak kusursuz olma isteğinden kurtulup kendimin de kusurlu olduğunu görebilmek..yıllar önce gördüğüm ıssız kumsaldaki adamı bulup “güneş artık yakmıyor istesem de ve bu radyoda niye iyi bir şeyler çalmıyor” diyebilmek istiyorum ona..kayalıklara kadar koşmak dikenleri unutup hala bir yerlerde iyi insanlar olabileceğini düşünmek istiyorum..eve gelince bambaşka bir şehirde olduğumu hatırlayıp “ben yıldızları izlemeliyim bu gece” deyip sözümü tutmayacağımı biliyorum..adanın ara sokaklarında dört dönüp birilerine onca güzel yer varken trafonun önünde fotoğraf çekilmek istediğimi söyleyeceğim yine ve benimle dalga geçilecek defalarca olduğu gibi ama eve giderken radyoda sadece one of a kind çalacak..

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Asi Ruh


Çeşitli badirelerin, sayısız hüzünlerin ve nice sevinçlerin dışa vurumudur bu film.

Aslında bu film, bir hayatın yollara nasıl aktığının bir belgeselidir de...

Gönül isterdi ki şampiyonlukla kucaklaşılmış bir senede bacak bacak üstüne ataraktan "inanın çocuklar başardık" şarkılarını söyleyerekten ve de şöyle 32 dişimizle gülerekten bir fotoğraf karesinde olalım.

Lakin, çok sakin bir şekilde söyleyelim ki; Beşiktaş Camiası'nı o fotoğraf karesinde buluşturmak istemeyen güçler var.

Amatör ruh, profesyonel düşünce içinde hazırlanmış bu filmde belki birşeyler hissedeceksiniz.

Kıpır kıpır olan yanınıza kulak verin. Çünkü o yanınız size mutlu bir fotoğraf karesinin adresini söyleyecektir.

Beşiktaş'ı yaşamak, Çarşı'yı hissetmek, tutkunlarına bir peri masalı gibidir.

Dinleyenlerine bir zamk gibi yapışan bu aşk yaşayanlarına neler eylemektedir?

Hiç düşündünüz mü?

Devamlı sırtında kamburla dolaşan, ama negatif ama pozitif mutlaka eleştirilen, her daim içine çomak sokulan, dudak dudağa bile hayalken, göz göze sevişmelerine bile ferman çıkartılan bu coğrafyayı...

Hiç düşündünüz mü?

Bağırıyorken de, bağırmıyorken de her şekilde her dönemde para alıyorlar düye suçlanan, seviyesiz muhabbetlerin odak noktası bu haritanın ızdıraplarını hiç düşündünüz mü?

Ve siz "karşı" olmak ne demektir bilir misiniz?

Düşünün bakalım.

Tam 1,5 saatiniz var.


Mahallenin hep kötü çocuğuyduk.

Hep içimizden, gönlümüzden birşeyler katmaya çalıştık.

Ama yalnızca çalıştık.

Zaman denilen amansız girdapla hep dalga geçtik.

Zamanın tümünü Beşiktaş'la geçiren bu kitlenin ne yaptığını "zaman" bile anlayamazdı eminiz.

İyi, kötü, güzel, çirkin, farklı, ayrıcalıklı, hit ve hep bir numara birçok imzamız oldu.

Her şeyi Beşiktaş için yaptığımıza kalıbımızı basardık.

Hala da basarız.

Lakin bunları yaparken,
galiba
sanırım
zannediyorum
ve hissediyorum ki zarar veriyormuşuz.

Şanlı, şerefli camiamızı rahatsız etmeye başladığımızı hissettik sanki. Biz fazlaysak, biz birilerinin adamıysak, biz Beşiktaş'sız bir hayat yaşamaya başlamışsak ve biz zarar veriyorsak hemen gidebilirdik.

Herşey Beşiktaş için değil miydi?

Aslında herşey geçen sene "satılmış Çarşı" diye bağırıldığında başladı.

Yazık kere yazıktı. Tam bırakıyorduk ki...

24 Saat Beşiktaş'ı yaşarken Beşiktaşsızlık nasıl bir duyguydu ki?

Ve biz nereye gidiyorduk?

Dedik ki zamansız ayrılıkları sevmiyoruz, uygun zamanını bulalım öyle terkedelim diyarı.

Ama baktık ki; hakaret almış başını gidiyor ve dayanılmaz bir ızdırap var içimizde ve biz kimin hakaret ettiğini bile göremiyoruz, masket takmış bir sürü insan atıp tutuyor...

Sessizce ve kimsesizce ayrılmak geçti içimizden, hem bu limandan, hem bu can evimizden.

Bu kararı verirken kaburgamızın tam ortasına saplanan bir hain hançeri sizle paylaşmak istiyorum:

"Çarşı Beşiktaş'ın üstüne geçti"

İşte bu halüsülasyon ve sınırı belli olmayan dedikodulardan dolayı...

Beşiktaş neresiydi, Çarşı kimdi? Bu ne yaman çelişkiydi ki...

Şanlı Beşiktaş olmasa Çarşı olurmuydu ki?

Neyse...

İnşallah geriye bayrağı göklerde, şerefi yedi düvelde bir tribün bırakıyoruz. Dinlenmek ve yapılacakları görmek bizim de hakkımız sanırım.

Hakkımız geçtiyse size hakkınızı helal edin.

Biz bizimkileri sizlere helal ediyoruz.


ÇARŞI

adına Alen Markaryan

bir parça izlemek için

3 Temmuz 2008 Perşembe

tuz günleri

bize yapılanları gördüm , hepsini
kır hayvanı okşayıp isteğe uzandık
kırk yıl ayrı koydular kadın ile erkeği
bize bir harf öğreteni kırk yıl içinde hayattan kovdular
öğüt ,tütsü ve fal tutuşturdular elimize
cinayetimizi çaldı onlar nesebi gayrı sahih
sevgiylr,oysa ne güzel yenilmiştik
öğrenmekteydik tam acının kudretiyle
sabit kalemlerle silinir kan
insan yok etmeye yazgılıdır ve varlık
bu şiddetle sınanır , işte şöyle
ormanımıız yakarlar , hayvanlarımız yaralanır
kalbimiz kırılır soldukça çok yıllık ölümü
ırmağımızı ateşe salar semender tıynetan-ı aşk
gül yanlış kokarsa , yakaya tuz takılır.

orhan alkaya tuz günleri

Duyuru: Provokasyon Bildirisi - EZLN

Geleceğin İyi Yönetimi Konseyine Giden Yol’dan (Junta de Buen Gobierno El Camino del Futuro)

La Garrucha, Chiapas, Meksika

Meksika ve Dünya halkına, Dünyada ve Meksika’da Öteki Kampanya’daki yoldaşlara, ulusal ve uluslararası haber yayma araçlarına, insan hakları savunucularına, dürüst hükümet-dışı örgütlere.

Geleceğin İyi Yönetimi Konseyine Giden Yol, aşağıdaki bildiriyi ilan eder:

1. Güneydoğu saatiyle sabah saat 09:00’da askeri muhafızlar ve kamu güvenliği polisi, belediye güçleri ve adli polisçe, iki büyük tır ve üç kamyon asker, 2 kamyon kamu güvenliği polisi, ayaklanmalarda kullanılan tanklar ve bir kamyon dolusu adli gücünden oluşan bir konvoy görüldü.

2. Topu topu 200 kadar provokatör vardı.

3. Garrucha kentine girmeden önce, kentin yaklaşık 30 metre kıyısındaki Caracol karargâhlarında, konvoydaki 3 kamyon durdu ve kamyondan bizim kolektif mısır tarlamıza giden yolu kullanarak Garrucha kentinini arkasına doğru geçmek üzere 4 asker indi. Halk konvoyu uzaklaştırmak niyetiyle harekete geçti ve organize oldu. Askerler derhal kamyonlarına geri döndüler ve yol boyunca devam ettiler. Bu öndekiler insanları korkutuyorlardı, onlar öteki provokatörleri beklerken fotoğraf çekiyorlar ve görüntü alıyorlardı.

4. Patiwitz’den askerlerin konuşlandığı bölgeye ulaştıklarında, başka bir provokasyonu gerçekleştirmekle uğraşmayı sürdüren bir diğer askeri konvoy onlara katıldı.

5. Chapuyil olarak bilinen Rancho Alegre topluluğuna ulaştılar.

6. Kamyonlarından indiler ve bölge halkını tarlalarında marihuana yetiştirmekle suçlayarak bütün halkın Zapatista destek üssünden olduğu Hermenegildo Galeana kentine doğru yöneldiler.

7. Garrucha Zapatista bölgesindeki, otonom yönetimler de dahil olmak üzere bütün halk, böyle tarlaların var olmadığı gerçeğinin şahididir. Zapatistalar burada kendi mısır tarlalarında ve muz plantasyonlarında çalışırlar. Onlar özgürlük, adalet ve demokrasi için mücadele etme ve her türlü provokasyona direnme amacındalar.

8. 100 civarında asker, 10 kamu güvenliği polisi ve 4 askeri yetkili Galeana kentine yöneldi. Zapturaptçılar, tepedeki arazilerde tanınmamak ve insanların kafasını karıştırmak için yüzlerini boyamışlardı. Bir süre yolda yürüdüler ve şehir yolundaki tepelere gittiler.

9. Federal Konvoy Ocosingo belediye polisinden Feliciano Román Ruiz adıyla bilinen bir adam tarafından yönlendiriliyordu.

10. Genç, yaşlı, kadın, erkek tüm Galeana yöre halkı, karşılarına ne çıkarsa çıksın, kendilerini askerleri püskürtmek için organize etmişlerdi.

11. Askerlerle yolun ortasında karşılaştılar ve hararetli bir tartışma başladı. Genç, yaşlı, kadın, erkek tüm Zapatistalar onlara açıkça “Geldiğiniz yere gidin, burada size ihtiyacımız yok, biz özgürlük, barış ve demokrasi istiyoruz, askerleri değil” diye haykırdılar.

12. Askerler “Buraya geldik çünkü burada marihuana olduğunu biliyoruz ve her koşulda biz bunu engelleyeceğiz” dediler. Bundan sonra insanlar ellerine pala, kürek, taş, sapan, halat ne geçirirlerse kullandılar ve onları püskürttüler.

13. Askerler “Peki, bu seferlik daha fazla ileri gitmiyoruz ama iki hafta içinde döneceğiz ve ne olursa olsun oraya gireceğiz” dediler.

14. Onları 40 asker ve 10 polisten oluşan 9 araçlık bir konvoyun beklediği San Alejandro adlı başka bir Zapatista destek üssünün yolunu tuttular.

15. Yollarına giderlerken, kentin tek besin kaynağı olan mısır tarlaları tahrip ettiler.

16. Zapatista kenti San Alejandro’da 60 acımasız ajan bir çatışma için hazır halde konuşlanmışlardı.

17. İnsanlar yine harekete geçtiler ve federal güçleri püskürtmek için ellerinde ne varsa onu kullandılar.

18. Toniná, Patiwitz ve San Quintín’den gelen askerler de çatışmaya katıldılar.

19. Meksika ve Dünyanın tüm insanları, bilmenizi isteriz ki;

Her çeşit baskıcı gücün köpeklerini üzerimize salan Başkan Felipe Calderón, Vali Juan Sabines ve Ocosingo belediye başkanı Carlos Leonel Solórzano tarafından provoke edilen yeni bir çatışmanın gerçekleşmesi an meselesidir. Bizler uyuşturucu tüccarı değiliz. Biliyorsunuz ki bizler Dünyanın ve Meksika’nın kız ve erkek kardeşleriyiz. Onların biz Zapatistalar için geldikleri ortada. Kötü yönetimin bu üç unsuru bizim için geliyor ve biz “toprağımız için yaşıyoruz ve özgürlük için ölürüz” sloganımızda da söylendiği gibi her ne şekilde olursa olsun direnmeye hazırız.

20. Meksika ve Dünya halkı, bizim mücadelemizin barışçıl olan politik bir mücadele olduğunu biliyorsunuz. “Lacandon Ormanı’ndan Altıncı Bildiri”de dendiği üzere Öteki Kampanya barışçıl ve politik bir mücadeledir. Sadece şiddet provokasyonunun nereden geldiğine bir bakın.

21. Öteki Kampanya’nın Meksika ve diğer ülkelerdeki yoldaşları, tetikte olmanızı istiyoruz çünkü askerler iki hafta içinde yeniden geleceklerini ilan söylediler. Biz savaş istemiyoruz. Biz adil ve saygın bir barış istiyoruz. Ancak bizimle çatışmak amacıyla Zapatista destek üslerinin yerleşim bölgelerine geldiklerinde, kendimizi savunmaktan, onlara direnmekten ve onları püskürtmekten başka bir seçeneğe sahip değiliz.

22. Size bütün anlatabileceğimiz, provokasyonun nerden geldiğine bakmanız ve görmeniz. Sizleri neler olduğundan haberdar ediyoruz, umarız ki tam zamanında.

Tüm söylememiz gereken bu.

Saygılarımızla.

4 Haziran 2008

La Junta de Buen Gobierno / İyi Yönetim Konseyi
Elena Gordillo Clara Claribel Pérez López
Freddy Rodríguez López Rolando Ruiz Hernández


rosa luxemburg dediği gibi "parti kitlelere kendi eylemini anlata bilmeli"